Önceliğimiz Takipçi Sayısı mı, Yaşam Kalitesi mi Olmalı?

Dijital çağ, hayatımıza sayısız yenilikle birlikte büyük bir ikilem de armağan etti. Tabii buna ne kadar “armağan” denilebilirse.

Dijitalleşen yaşantımızda ekranın parlak ışığı mı, yoksa yüz yüze ilişkinin sıcaklığı mı daha değerli?

Özellikle sosyal medya, “sosyal” kelimesinin yeniden tanımlanmasını zorunlu kılsa da, bireylerin öncelikli ihtiyacının “daha çok arkadaşa ulaşmak” mı, yoksa “daha iyi bir sosyal hayat yaşamak” mı olması gerektiği sorusu, günümüzün en kritik felsefi ve psikolojik tartışmalarından biri hâline geldi.

Bana sorarsanız, tartışmasız bir şekilde öncelik her zaman gerçek yaşam kalitesi ve anlamlı sosyal ilişkilere verilmelidir. Dijitalin sunduğu nicelik, asla gerçeğin niteliğinin yerini tutamaz.

Niceliğin Cazibesi ve Sanal Yalnızlık

Sosyal medyanın en büyük vaadi, sınırsız bağlantı imkânıdır. Birkaç tıkla binlerce, hatta milyonlarca kişiye ulaşabilme; “takipçi” adı verilen dijital bir kitleye sahip olma arzusu, modern insanın yeni statü sembolü hâline geldi. Bu durum, özellikle genç kuşaklarda popülerliğin ve değerin takipçi sayısıyla ölçüldüğü yanıltıcı bir algı yarattı.

İnsanlar günlerinin ortalama 2,5 saatini sosyal medyada geçirirken, amaçlarının büyük bir kısmı onaylanma, görünürlük ve boş zamanı değerlendirme olarak öne çıkıyor.

Ancak bu arayışın ardında sarsıcı bir paradoks yatıyor: Sanal kalabalık içinde giderek yalnızlaşmak.

Psikologların yaptığı araştırmalara göre, bir insanın sağlıklı bir sosyal ilişki sürdürebileceği kişi sayısı yaklaşık 150 ile sınırlıdır. Bu sayının sadece 5 kişisi en yakın çekirdek grubu, 15 kişisi ise “duygudaşlık grubu”nu oluşturur.

Sosyal medyada sahip olduğumuz yüzlerce veya binlerce arkadaş, bu doğal kapasitenin çok ötesindedir.

Sonuç olarak, bu aşırı arkadaş sayısı fayda yerine güvensizlik hissi yaratabilir ve ilişkilerden elde edilen faydayı azaltarak bizi güvenilir ve derin bağlardan uzaklaştırabilir. Başka bir deyişle, dijital dünyadaki bu nicelik, gerçek bir sosyal destek ağı oluşturmaktan uzaktır.

Gerçek Hayatın Gücü: Nitelikli İlişkiler

Daha iyi bir sosyal hayat yaşamak ise, sosyal medyadaki “mükemmel hayat” yanılsamasının tam tersinde; yüz yüze, derin ve anlamlı ilişkiler üzerine kuruludur. Gerçek hayattaki bir arkadaşla kurulan güçlü bir bağın sağladığı mutluluk, büyük bir finansal kazançla eşdeğer tutulabilir.

İyi bir sosyal hayatın temel direkleri şunlardır:

Güven ve Derinlik

Gerçek hayatta kurulan ilişkiler; empati, karşılıklı anlayış ve güven gibi zamanla inşa edilen duygusal katmanlara sahiptir. Sosyal medyada gönderilen bir “beğeni” ya da emoji, ihtiyaç anında omuza yaslanılacak bir dostun yerini asla tutamaz.

Duygusal Dayanıklılık

Gerçek dostluklar, kriz anlarında bireyin stresini azaltır, kaygıyı dindirir ve güçlü bir sosyal destek ağı oluşturur. Sanal ilişkilerin çokluğu ise, özellikle dijital ayrılıklar, hayaletleme ya da sürekli karşılaştırma baskısı gibi durumlarla birlikte anksiyete (kaygı bozukluğu) ve strese neden olabilir.

Yabancılaşmaya Karşı Koruma

Sosyal medyanın aşırı kullanımı, bireyi gerçek ortamdan kopararak ekrana bağlayıp yalnızlaştırabilir ve topluma yabancılaştırabilir. Buna karşılık, kaliteli bir sosyal hayat bireyi ait olduğu toplumsal yapıya kök salmaya teşvik eder ve ortak bir kimlik duygusu yaratır.

Peki, dijital çağda tamamen sosyal medyadan uzaklaşmalı mıyız? Elbette hayır.

Sosyal medya; bilgi paylaşımını küreselleştiren, toplumsal farkındalığı artıran ve coğrafi engelleri ortadan kaldıran güçlü bir araçtır.

İş ve eğitim alanlarında fayda sağlamak, hatta uzaktaki sevdiklerimizle teması sürdürmek için paha biçilmezdir. Ancak kritik olan, bu araçları bilinçli ve eleştirel bir şekilde kullanmaktır. Sosyal medyayı kullanırken sağlığımızı etkilemeyecek bir dengeyi kurmak şarttır.

Öncelik, daha çok arkadaşa ulaşmak değil; sahip olduğumuz ilişkileri daha anlamlı hâle getirmek olmalıdır.

İşte bu dengeyi kurmak için atılması gereken adımlar:

Ekran Süresini Yönetin

Dijitalde geçirilen ortalama sürenin (günde 2,5 saat) farkında olun ve bu sürenin bir kısmını yüz yüze etkileşime ayırın.

Sosyal Medya Okuryazarlığı

Sosyal medyadaki iletileri eleştirel bir gözle değerlendirin. Unutmayın ki gördüğünüz “mükemmel hayat” çoğunlukla özenle seçilmiş, tek taraflı bir vitrinden ibarettir.

Kaliteye Odaklanın

Sanal arkadaş listenizi Dunbar Sayısı gibi (Dunbar Sayısı, sosyal bilimci Robin Dunbar tarafından geliştirilen bir kavramdır ve bir insanın sürdürebileceği sosyal ilişki sayısını ifade eder. Dunbar, insanların beyin kapasitesinin, sosyal ilişkilerin sayısını belirlediğini öne sürerek, bu sayıyı yaklaşık 150 olarak belirlemiştir.) gerçek insan ilişkilerinin doğal sınırları çerçevesinde değerlendirin. Vaktinizi ve duygusal enerjinizi, gerçekten değer veren, zor zamanınızda yanınızda olacak, derin ve karşılıklı iletişimin olduğu ilişkilere yatırın.

Özetle: Dijital çağın sunduğu nicelik tuzağına düşmemek gerekiyor.

İnsan olmanın temel ihtiyacı, bir kalabalığa sahip olmak değil; güvendiği birkaç kişiyle anlamlı bir hayatı paylaşmaktır.

Önceliğimizi takipçi sayısından alıp yaşam kalitesine çevirdiğimizde, dijital araçlar bize hizmet eder, biz onlara değil.

Unutulmamalıdır ki, gerçek mutluluk ve sosyal refah, telefonun ekranında değil; paylaşılan bir kahve molasında, içten bir sohbette ve zor günde uzatılan bir elde gizlidir.