DOSTLUK BAŞKADIR

Dostun  dosta bakış açısı farklıdır.Bakışlar bazen  karmaşıklıklar içinde berrak; bazen de ruhlar alemindeki  derinliktedir, ama

asla basit değildir..

Bakış dışta güven yüreğe sevinç verir ve sevgi barındırır gönüllerde.

Dost kapısı açık,davranışı akıl ve cesaret yükleyici.

Yazdığım köyümün tarihini ehli kalem üstadım İlhami Türker’in kaleminden okumak, değerlendirmek bir başka güzel bana haz verdi ve yazma azmimi artırdı.

Kendilerine teşekkür ederim.

“HANOĞLU KÖYÜ-Kuruluş Tarihi” Üzerine düşünceler…

                                     İlhami TÜRKER

Emekli olduktan sonra ortalama bir yılda bir kitap yazmak her yiğidin karı değildir. Okumayan insanın yazması zordur. Bazıları çok okur ama yazmazlar oda bir ayrı durumdur. Yani zaman ve mekân ayıracaksınız, uykularınızı böleceksiniz, araştıracaksınız, düşünecek ve tartışacaksınız. Emekli maaşınızdan artıracak ve “tarihe not düşmek adına” bir eser ortaya koyacaksınız. Bu bir zahmettir, bir emektir.

Birileri kitabı eline alır şöyle bir bakar, ön sözünü, varsa son sözünü bile okumadan aldığı yere bırakır. Bilmez ki onda ne alın teri ve göz nuru vardır. Bunu bilmek için çok mürekkep yalamaya da ihtiyaç yoktur. Oturup bir sayfa bir dostunuza mektup yazınız bakalım. Yazmanın belki o zaman neme nem bir şey olduğunu hisseder, duyarsınız.

Aşina Yüzlerden; Nezih Yıldırım, geçen hafta imzalı bir kitabını verdiğinde gerçekten ve içtenlikle tebrik ettim. Niye mi? Yaşanan zorlukları az çok bilebilen birisi olarak bu işin göründüğü kadar kolay olmadığını ancak yaşayanlar bilir de ondan.

Nezih Yıldırım; Karadeniz' in iç Anadolu geçişinde bir köyü ,kendi köyünü anlattığı, yazdığı bu kitap ta düne ışık tutarken dün ve bugün arasında da tarihi geçişlerle yarınlara kristal çerçevede bir ayna sunmuş.

Akıcı bir üslupla kaleme alınmış ve okumada da akıcılığı hemen fark edilen, 172 sayfa ve beş bölümden oluşan kitapta, köyüyle ilgili yok yok. Dereyi tepeyi tanıdığınız gibi, köyün dünkü insanlarını da tanıyorsunuz. Anadoluluk bir ruh işidir. Bir işleme sanatıdır. Bu ruhun nakış nakış nasıl örüldüğünü görmek için dünün bilinmesi ve ruh köküne bağlı kalınması esas olmalıdır. İşte bu eseriyle yazarımızda bunu temel almıştır.

Köyü ve köylüyü hiç bilmeyen biri bu eseri okusa köy ve köylüyü elbette daha yakından ve daha iyi tanıyacaktır. Köy insanının devlete ve millete bağlılığı yani sadakati, imece usulüyle nasıl eserler ortaya koyduğu, kendi içlerindeki sorunları nasıl çözdükleri gibi hususlar önemli tespitlerdir.

Çepni Türkleri, Hacı Bektaş-ı Veli bağlamında kökler neyi ifade eder ve yol nereye çıkar gibi kafa karışıklığına meydan vermeden ve algı operasyonlarını alaşağı ederek Müslüman Türk köyünün mütevazı hayatı ve hayat hikâyesi işte bu kitabın ana temasıdır.

Bugün her ilde üniversitelerimiz var. Okuyan yazanımız arttıkça artıyor. Mesele doğru gözlem ve doğru tespit olmalı. Devlet geleneği asırları aşan bir milletin elbette kayıt, evrak ve defterleri çok çok önemlidir. İşte bu anlamda kayıtlar çok şeyler söyler. Yalan yazan tarih veya yalanı tarih diye yazanlar kayıtlar karşısında susmaya ve utanmaya mecburdurlar.

16.Yüzyıldan itibaren kayıta alınan Tahrir defterleri ve daha sonrası Temettuat Defterleri bu gün düne ışık tutan önemli vesikalardır. Birçoğu yayımlanan, lisans ve yüksek lisans, doktora çalışması olarak ortaya çıkmış olan bu kaynaklar somut verilerdir. İstifade edilmelidir.

Değerli dost Yıldırım'a bir kaç noktada katkım olsun: Oğuzlar-Türkmenler adlı eserinde Prof. Dr. Faruk Sümer; “Türk,Türkmen,Manav,Yörük,Çepni,Tahtacı,Alevi,Kızılbaş adları ile anılan topluluklar arasında kavmi hiçbir fark olmayıp,hepsi Oğuz elinden gelmişlerdir. sf 235.” Tespitinde bulunurken; İsmet Özel' de bu hususta şöyle söyler :”İnsanın hem imanı hem Türklüğü gevreyebilir: inceldiği yerden kopar: onun için her ikisini de kalın tutmak iyidir.”Kalın Türk,sf.53.

İş böyle olunca İslami bilincimizi muhafaza ve hayat anlayışımızı bu bilinç doğrultusunda pörsütmeden yaşama esas meselemiz olmalıdır.

"Doğu ve Batı Kaynaklarına göre Kürtler Türklerin Nesi Oluyor? "  eserinde; Prof.Dr. Mehmet Bayrakdar, ”Türk soylular tercih ettikleri hayat tarzı nedeniyle çadırı seçmişlerdir. Çünkü bu, kalk denildiği zaman sökülüp atılan bir konak biçimidir. Bu onların şaşalı ve görkemli saraylar yapamayacağı anlamına gelmez. Batı kralları halkına “Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyiniz!”diyerek halkın ekmek parasıyla Versaylar gibi saraylar yaparken Osmanlı Sultanları ecdatlarının seçtiği hayat tarzı olarak bugün gördüğümüz Topkapı’nın mütevazi hücrelerinde yaşıyorlardı. Putperestliğin gereği olarak Yunanlılar ve Romalılar büyük ve görkemli Zeus  heykelleri yapmışlardır. Gök Tengri' ye inanan Türk soylular Tanrı' nın göze değil kalbe hitap ettiğini bilerek heykeller yapmamışlardır. Bunlar, ne ilericilik ne de gericiliktir. Milletlerin yaşam tarzından ve dünya görüşünden kaynaklanan tercihlerdir. sf.294” ifadesiyle önemli bir hususun altını çizer.

Ezcümle;Boyovası-Boyabat-Saraydüzü- Hanoğlu Köyü, kuruluş tarihi, birçok araştırmacıya ve birçok okura yararlı bilgilerle birlikte yeni ufuklar açacak bir çalışmadır.

Tebrik eder, teşekkür eder, yeni yeni eserler beklediğimizi belirterek esenlikler dilerim.