Şehirlerin Hayati İhtiyacı
23 Nisan 2025 günü öğle vakti Marmara Denizi'nde, Silivri açıklarında meydana gelen 6.2 şiddetindeki deprem, yalnızca fiziksel yapıları değil, aynı zamanda şehirlerimizin altyapılarını, toplumlarımızın dayanıklılığını da sorgulamamıza neden oldu.
İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi'nin genelinde ve çevre illerde de hissedilen sarsıntı sonucunda hamdolsun herhangi bir yıkım haberi alınmadı. Ancak sarsıntının ardından insanlar açık alanlara koştu.
Bir kez daha şunu fark ettik ki; depremler, yaşam alanlarının güvenliğini ve sürdürülebilirliğini test ederken, bu alanların başında en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerin başında açık alanlar yer alıyor. Yani parklar, bahçeler, meydanlar...
Son yıllarda şehirlerde, özellikle de büyük metropollerde, yeşil alanlar, parklar, bahçeler ve meydanlar hızla azalırken, bu durum bize şehirlerin gerçek ihtiyaçlarını gözler önüne seriyor.
Modern yaşamın gereklilikleriyle birlikte, açık alanların sadece estetik değil, aynı zamanda güvenlik ve sağlıklı yaşam açısından ne denli kritik bir rol oynadığını unutmamalıyız.
Açık Alanların Önemi
Afetler (Depremler başta olmak üzere sel baskınları, yangınlar), şehirlerin dayanıklılığını sınayan olaylardır.
İstanbul gibi megakentlerde, binaların sayısı ve yapıları kadar, insanların güvenliği de her geçen gün daha fazla endişe verici bir konu haline geliyor.
Deprem sırasında yaşanan panik, bir yapıdaki hasardan çok, insanların çıkış yollarına, acil toplanma alanlarına, güvenli bölgelere ulaşabilme yeteneğine bağlıdır.
İşte bu noktada açık alanların rolü devreye giriyor. Deprem anında, binaların dışında güvenli bir alana ulaşmak, hayat kurtarıcı olabilir.
Eğer bir şehirde yeterli sayıda park, bahçe, veya açık alan yoksa, insanların can güvenliği tehlikeye girebilir.
Üstelik, deprem sonrasında bu açık alanlar, sivil savunma çalışmaları, enkaz kaldırma faaliyetleri ve toplumsal dayanışma için de büyük öneme sahiptir.
Şehirlerin Yeşil Alan Krizi
Şehirler büyüdükçe, yerleşim alanları daralıyor, eski yapılar yıkılıyor ve yerlerine daha fazla konut ve ticaret alanları inşa ediliyor.
Ne yazık ki bu süreçte, yeşil alanların oranı giderek azalıyor.
Bugün İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde, yerleşim alanlarında oturulabilir alanlar ne kadar arttıysa, bunun yanında sosyal donatılar, parklar ve açık alanlar da aynı oranda azalmış durumda.
Oysa şehirlerin sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi için bu tür alanların muhafaza edilmesi ve arttırılması şarttır.
Bir şehirdeki yeşil alanlar yalnızca estetik değil, aynı zamanda çevresel ve psikolojik sağlık açısından da büyük önem taşır.
Parklar, insanların hava almak, stres atmak, spor yapmak, sosyalleşmek ve kendilerini rahatça ifade edebilmek için ihtiyaç duyduğu alanlardır. Bu nedenle, yeşil alanların kısıtlı olması, sadece estetik bir eksiklik değil, aynı zamanda halk sağlığı açısından da ciddi bir sorundur.
Sosyal Dayanışma ve Açık Alanlar
Deprem gibi afetler sırasında, insanlar bir araya gelerek birbirlerine yardım etmek için açık alanlarda buluşurlar. Bu, sosyal dayanışmanın en belirgin halidir. Fakat bu dayanışma ancak uygun mekanlar olduğunda gerçek anlamda işlevsel olabilir.
Şehirlerde yeterince geniş, kolayca ulaşılabilen ve güvenli açık alanlar olmadığı takdirde, toplumsal bağların güçlenmesi de zorlaşır.
Açık alanlar sadece insanların dinlenip eğlendiği alanlar değil, aynı zamanda afet sonrası sığınabilecek, bir araya gelerek yardımlaşmanın, iletişimin ve koordinasyonun sağlandığı yaşam alanlarıdır.
Bu anlamda, şehirlerin afetlere hazırlıklı olması, yalnızca binaların güvenliğiyle sınırlı değildir. İnsanların bir araya gelebileceği, yardımlaşabileceği ve dış dünyadan izole olmuşken dahi bir arada olabileceği alanlara ihtiyacı vardır.
Bundan dolayı, açık hava konserlerinde, festivallerde ve diğer toplumsal etkinliklerde olduğu gibi açık alanlar, insanların birlikte varlık gösterdiği alanlardır. Hatta hastane önleri, okul bahçeleri de öyle...
Yeni Şehir Planlamalarında Açık Alanın Yeri
Günümüzde şehirlerin yeniden inşa edilmesi ve gelecekteki kentleşme projeleri için ciddi bir fırsat söz konusu. Bilhassa megakentlerdeki kentsel dönüşüm projeleri, bu fırsatları değerlendirmek için büyük bir fırsat sunuyor.
Bu dönüşüm süreçlerinde, yalnızca konut ve ticaret alanlarına öncelik verilmemeli, açık alanlar ve yeşil alanlar da planlamanın en önemli unsurlarından biri olmalıdır.
Açık alanlar, yalnızca büyük şehirlerin değil, köylerin ve kasabaların da en önemli ihtiyaçlarından biridir. Çünkü her yerleşim alanı, doğal afetler veya günlük yaşamın getirdiği zorluklarla karşılaştığında, açık alanlara sahip olmak, halkın hayatta kalma şansını artıran temel faktörlerden biridir.
Bu nedenle, yeni şehir planlamalarında açık alanların arttırılması, mevcut alanların ise daha verimli bir şekilde kullanılmasının sağlanması gerekmektedir.
Hep Birlikte Daha Güvenli Bir Gelecek İçin
Şehirlerimizin, deprem ve diğer afetlere karşı dayanıklı olabilmesi için en önemli unsurlardan birinin açık alanlar olduğunu unutmamalıyız.
Hem fiziksel güvenliği sağlamak hem de toplumsal dayanışmayı desteklemek için şehirlerdeki açık alanların arttırılması, daha sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşamın temellerini atmamıza yardımcı olacaktır.
23 Nisan'da yaşanan deprem, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi.
Şehirlerimizi daha güvenli, daha yaşanabilir ve daha dayanıklı kılmak için açık alanlar konusunda yapılacak her yatırım, geleceğe yapılmış en değerli yatırımdır.