Şehirlerin Kalbi İnsanlardır

İnsanoğlunun medeniyet yolculuğu, şehirlerin doğuşuyla başladı. Cadde ve sokaklar da bu kentsel yaşamın atardamarları oldu. Ancak zamanla bu atardamarlar, onları var eden insanları taşıyamaz hâle geldi.

Bir zamanlar yayalara ve motorsuz araçlara ait olan sokaklar, 1900’lerin başından itibaren motorlu araçların istilâsına uğradı.

Teknolojinin baş döndürücü hızıyla gelişen otomobiller ve diğer araçlar, şehirlerimizi birer hurdalığa çeviriyor.

Yeni model bir telefon ya da araba, bir yıl içinde demode hâle geliyor. Bizler bu teknoloji çılgınlığının peşinden koşarken şehirlerimiz nefessiz kalıyor.

Çalınan Zamanlarımız ve İşgal Edilen Sokaklar

Bugün şehirlerimizde araçlar her yeri ele geçirmiş durumda. Gökyüzü hariç her yer beton ve demir yığınıyla dolu.

Gelişigüzel park edilen araçlar yüzünden ne sokaklarımızda rahatça yürüyebiliyoruz ne de ana yollarımızda ilerleyebiliyoruz. En kısa mesafeler bile saatlerimizi alıyor; zamanımız âdeta gasp ediliyor.

Kaldırımlar bile bu işgalden nasibini alıyor. Bir zamanlar yayalara ait olan bu alanlar artık araçlar ve eşyalar tarafından kapatılmış durumda. Bir yol bulup geçebilirsen geç.

Bu durum, şehirlerin asıl sahibini, yani insanı, kendi yaşam alanından uzaklaştırıyor.

Sosyal alanları neredeyse kullanamaz, bir yerden bir yere kolayca ulaşamaz hâle geldik.

Oysa bir şehri anlamlı kılan ve yaşatan, o şehirdeki insanlardır. İnsanların yaşamını zorlaştıran bir şehir, geleceğini kaybeder.

Unutmamak gerekir ki şehirler de, tıpkı insanlar gibi, bir gün ölür.

Şehirlerimizi Yeniden İnsanlara Kazandırmak

Artık şehir planlamasına bakış açımızı değiştirmeliyiz. Mevcut planlar ulaşım araçlarını merkeze alıyor ve insan faktörünü göz ardı ediyor. Hâlbuki yapmamız gereken tam tersi.

Şehir yöneticileri ve plancılar, otomobillerin etkin olduğu düzenlemelerden vazgeçip yaya erişilebilirliğini temel alan tasarımlara yönelmelidir.

Kentsel alanların gerçek sahipleri bizleriz; yani insanlar.

Bu yüzden araç trafiğinden arındırılmış, yürümeyi kolaylaştıran, kültürel ve sosyal yaşamı zenginleştiren mekânlar yaratmak en önemli önceliğimiz olmalıdır.

Şehirlerimizi araçların istilasından kurtararak yeniden insanlar için yaşanabilir ve ulaşılabilir kılmak zorundayız.

Aksi takdirde şehirlerimizin geleceği karanlık olacak ve bir gün bu beton yığınları sessizliğe bürünecektir.

Unutmayalım: Şehirlerin kalbi insanlardır. Yaşatacak olanlar da...