GARİP KALAN TEZENE

(Neşet Ertaş’ı rahmetle anıyorum)

“Garip mahlaslı” Neşet Ertaş’ın vefatında kaleme aldığım, her ölüm yıldönümünde de yeniden yayımladığım “Garip Kalan Tezene!” başlıklı yazımı (ustanın) ölümünün 13.Yılında,sizlerle, paylaşmak istedim.

“Avşar ve Türkmen” oymaklarına ait, adına “bozlak” dediğimiz uzun hava türkülerinin son temsilcisi, memleketimizin yetiştirdiği söz, saz ve ses’ in büyük ustası “Neşet ERTAŞ” 25 Eylül 2012 tarihinde vefat etmiştir.

Diğer bir ifadeyle Rahmeti Rahman’a kavuşmuştur.

Ruhu şad olsun..!

Bendeniz ölüm ve ötesine inananmış kaderci bir insanım. Buna rağmen “ustanın” vefatı şahsımı çok etkiledi.

Kendisiyle dostluğum bulunan, yaptığı TV. Programına konuk olduğum Murat Çobanoğlu ve Âşık Mahsuni Şerif, ayrıca “nüans çizgileri farklıda olsa” kendisine yakınlık hissettiğim, Yıldıray Çınar ve şahsen tanıyıp yakın hukukum bulunan Abdürrahim Karakoç gibi sanat ve kültür adamlarının ölümlerine de çok üzülmüş ve etkilenmiştim.

“Türküleri Büyük Acıya” boğan konser verdiği insanlara “Saygısızlık olmasın ceketimi çıkarabilir miyim?” diyecek kadar tevazu sahibi bir beyefendi, olan Neşet Ertaş;

Babası Muharrem Ertaş, Çekiç Ali ve Hacı Taşan gibi “bozlak ustalarının” son halkası ve temsilcisiydi.

Ayrıca “bu toprakların sesi” kabul ettiğim/edilen büyük bir usta idi.25 Eylül 2012 tarihinde “tezenesini, sevenlerini ve türküleri yetim” bıraktı, Türkiye’yi derinden üzdü.

“Müziğin temeli ritmidir” diyen Ertaş, Erzurumlu Emrah, Yunus ve Dadaloğlu gibi Bozlak soyunun son temsilcisi ve “Bozkırın Garip Tezenesi idi.”

Neşet ERTAŞ, Şiir ezgileriyle birlikte kendini gösteren, Hayatıyla sanatı iç içe yaşamış Türk Halk Müziğini kırsaldan şehre taşımış, büyük bir “Ozan’dı.

Devlet Sanatçısı unvanını “Ben Halkın Sanatçısıyım” diyerek reddetti. Ve ‘devlet sanatçılığı neymiş’ dedi ve “devlet sanatçılığı” lafını bir ayrımcılık olarak kabul ettiğini açıkladı.

İradesi sağlamdı "devlet sanatçılığı” gibi “büyük imkânı” kabul etmeyecek kadar soylu, ayrıca mütevazı bir kişilikti.

Kendisine “garip” mahlasını uygun gördü. Ama Onun da şikâyetçi olduğu şeyler vardı. Ama o şikâyetini hep sazına döktü/söyledi.

Bir kültür adamıydı ama birazda kendisine haksızlık etti ve “cahilim” dedi. Kadınlara “Nimet” gözüyle baktı. Çocukken annesi ölmüştü, eşiyle de uzun süre mutlu olamadı.

Buna rağmen, Anneden ve yârden yana ömründeki şanssızlıkları hep görmemezlikten geldi.

Kadından şikâyetçi olmadı, kadını nimet bildi ve “iki büyük nimetim var biri anam biri yârim” dedi.

Kadına âşık oldu sevdi ve “Leyla’sını” böyle buldu. Neşet Ertaş türkünün, sazın ve sözün ustasıydı ama para için beste ve türkü yapmadı.

Horasandan çıkışlarından itibaren sürdürülen “bozlak geleneğini” şehirleştirerek büyük kitlelere taşıdı ve o büyük kitleler onu derinden sevdi.

Ülkemizin bir değeri oldu ve eserleri hepimizin gönlünde taht kurdu/ “derin” yer buldu.

Zahide’m, Ah Yalan dünya, Gönül dağı gibi sayısını kendisi de bilmediği binlerce eser kazandırdı ülkemize. Kendisini “Yaşayan İnsan Hazinesi” kabul eden “UNESCO” ya hiç rağbet etmedi. Kendisi halkın gönlünde taht kurdu/ yer buldu ve kendisini öyle mutlu hissetti.

Şimdi; Sazını duvara astı, gönül rahatlığı ile gözlerini yumdu ve dudaklarını kapadı.

Son isteği, önemliydi “Bozlakların da babası” Muharrem Ertaş’ın ayakucuna defnedilmek istedi.

Muharrem Ertaş’a baba sevgisinden başka, “usta” saygısıyla baktı. Toplumda öne çıkmış böylesi seçkin insanların memleketlerine veya başka “mana/anlam” yükledikleri yerlere defnedilmek istemeleri beni duygulandırıyor.

Bu adamların memleket sevgileri ve büyük hasletleri, hoşuma gidiyor. Özellikle memleketlerine defnedilmek isteyenlere sonsuz saygı duyuyorum. Neşet Ertaş’a da son görevimizi yaparken kendilerinin de kabul etmeyeceği kesin olan, “mezhepsel Saiklerle” na’şını istismar etmek isteyenleri de kınıyorum.

O asla bölücü ve ayrılıkçı değildi, bütünleştirici büyük bir ozandı. Perdelerden çıkan nağmelere ahenk verdi, Ses, Söz ve Saz ustasıydı ölümünün 13.Yılında yeniden rahmetle anıyor ve sizleri “Ah Yalan dünya” türküsünün sözleriyle baş başa bırakıyorum.

Hoşça kalın.

Ah Yalan Dünya;

Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın, Bende gülemedim yalan dünyada Sen beni gönlümce mutlumu sandın Ömrümü boş yere çalan dünyada. Ah yalan dünyada, yalan dünyada Yalandan yüzüme gülen dünyada Sen Ağladın canım ben ise yandın Dünyayı gönlümce olacak sandım Boş yere aldandım, boş yere kandım Rengi gözümde solan dünyada Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüme gülen dünyada

Bilirim sevdiğim kusurun yoğdu Sana karşı benim hayalim çoğdu Felek bulut oldu üstüme yağdı Yaşları gözüme dolan dünyada

Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüme gülen dünyada Ne yemek ne içmek ne tadım kaldı

Garip bülbül gibi feryadım kaldı Alamadım eyvah muradım kaldı Ben gidip ellere kalan dünyada Ah yalan dünyada yalan dünyada Yalandan yüzüme gülen dünyada.

Neşet ERTAŞ Kırşehir