Geçtiğimiz hafta Boyabat’ın bereketli topraklarında alışılmadık bir manzara gözüme ilişti…
Kızılın, yeşilin ve morun iç içe geçtiği tarlalarda, başak gibi ama çiçek kadar zarif bir bitki dalgalanıyordu rüzgârda.
Adı: Amarant.
İlk duyduğumda, “Ne ola ki bu?” diye içimden geçirdim. Sonra biraz araştırdım, öğrendim…
Boyabat’ın toprağı bereketlidir.
Bu toprak, sabahın ilk ışığıyla uyanır; alın teriyle, sabırla, emekle yoğrulur.
Yıllar boyunca pirinç, arpa yetiştirdik, buğday yetiştirdik…
Ama her çağın bir umudu, her dönemin kendi tohumu vardır.
Bugünün tohumu ise, belki de Amarant’tır.
Maruf Köyü’nde genç bir üretici, Dündar Deliktaş, bu umudu toprağa düşürenlerden biri.
Belki de bu tanışma, gelecekte Boyabat tarımında yeni bir sayfa açacak.
“Yılların kurak geçeceğini hepimiz biliyoruz. Amarant, su istemiyor, gübre istemiyor, masraf istemiyor. Toprağa seriyorsunuz, kendi kendine büyüyor.”
Bu cümlede, aslında tarımın geleceği gizli.
Kuraklık, iklim değişikliği, azalan verim… Bütün bu sorunların ortasında Amarant, adeta bir umut dalı gibi yükseliyor.
60 günde çiçek açıyor, 90 günde biçiliyor.
Yapraklarıyla salata, tohumu ile un, çayıyla şifa oluyor.
Şeker hastalarına iyi geliyor, glütensiz beslenmede önemli bir kaynak.
Yani sadece bir “yem bitkisi” değil; hem insan hem hayvan için yaşam kaynağı.
Bir düşünün…
Bir köyde ekilen birkaç tohum, bir ilçenin tarım kaderini değiştirebilir.
Boyabat’ta bu deneme başarılı olursa, köy köy yayılan bir üretim modeliyle tarıma umut katılabilir.
Aztekler ve Mayalar bu bitkiye “ölümsüzlük bitkisi” demiş.
Ve bugün, o bitki Boyabat’ın toprağında yeşeriyor.
Bir tarlada, bir köyde, birkaç gencin cesaretiyle…
Toprak, kendisine değer vereni asla karşılıksız bırakmaz.
Amarant’ın hikâyesi de bunun kanıtı.
Belki bir gün bu tohum Boyabat’ın tarım geleceğini yeniden şekillendirecek, ilçemizi bilimsel üretimin, yenilikçi tarımın sembolü haline getirecek ...


