Uykusuz Geceler
Son yıllarda Kolaz Çayı kıyısında bile rüzgârın sesi kesildi. Çarşı, pazar, bahçe, tarla gündüz kavruluyor, geceleri evler âdeta fırına dönüyor...
Boyabat’ta Temmuz sıcağı sadece havayı değil, insanların içini de yakıyor. Uyku kaçıyor, sabır tükeniyor, ruh daralıyor…
Gecenin Sessizliği Bile Terliyor
Temmuz ayları her zaman sıcak geçmiştir. Ama son yıllarda bu sıcaklık artık sadece bir yaz mevsimi hâli değil; âdeta insanın uykusunu bile elinden alan bir baskıya dönüştü.
Kolaz’dan esen serinlik, eskisi kadar uğramaz oldu pencerelere. Çatılardan gelen sıcaklık, gündüz güneşinin izi gibi siniyor duvarlara.
Kerpiçten yapılmış eski evler bile içinden ateş yayar gibi. Hele apartman dairelerinde oturanlar için durum daha da zor.
Akşam güneşi Boyabat Kalesi'nin ardından çekilse bile serinlik bir türlü inmiyor.
Pencereyi açınca sivrisinek giriyor, kapatınca insan boğulacak gibi oluyor.
Vantilatör gece boyunca çalışsa da, yüze çarpan sıcak hava sanki nemli bir bez gibi ağır. Uyuyamayanlar sabaha kadar çarşafın içinde dönüp duruyor.
Tarlada Kavrulan, Gece Dinlenemiyor
Boyabat’ta yaz sadece sıcak demek değil; aynı zamanda çalışma zamanı, ekin zamanı, çeltik zamanı demek.
Gündüz Gökırmak kıyısında, çeltik tarlalarında sırtında güneşle uğraşan insanlar, akşam serinleyip dinlenmek ister. Ama ne mümkün!
Sabaha kadar gözünü kapayamayan çiftçi, ezanla birlikte yine ayakta. Güneş yükselmeden işe koyulmak zorunda.
Dinlenemeyen beden, gün içinde daha çabuk yoruluyor. Gerginlik artıyor. Hem sıcaktan, hem de uykusuzluktan çatılan kaşlar gün boyu yüzlerden düşmüyor.
Eskiden Kolaz Üflerdi Serinliği
Yaşlılar anlatır: “Eskiden gece olunca Kolaz’dan serin bir yel inerdi çayın kıyısına…”
Kolaz Çayı'nın çevresi sadece bir piknik alanı değil, aynı zamanda doğal bir serinlik kaynağıydı. Temmuzun sıcağında bile akşamları serinlik çöker, insanlar evlerinin önünde minder serip sohbet ederdi.
Şimdi ise çay daraldı sanki. Etrafına dikilen binalar rüzgârın yolunu kesti. Şehir büyüdü, nefes alan yerler azaldı.
Taş sokaklı eski mahallelerde bile serinlik kalmadı artık. Şehrin üstüne çöken sıcak hava, gece olunca dağılmıyor. Gündüzün yükü geceye taşındı.
Kırsalda Hâlâ Bir Nefes Var
Boyabat’ın yüksek köylerinde hâlâ gece olunca serinlik var. Rüzgâr, insanın yüzünü okşuyor. Ahşap evlerde, temiz havada derin uykular çekilebiliyor. Ama ilçe merkezinde öyle mi? Özellikle yeni yapıların yoğun olduğu mahallelerde, beton her yeri kuşatmış. Ne çatıdan ne pencereden serinlik geliyor.
İnsanlar balkonlara çıkıyor, bir esinti bekliyor. Bakkala giren herkes daha ilk cümlede sıcaklardan yakınıyor. Sanki tüm şehir aynı uykusuzluğu yaşıyor.
Ne Yapmalı?
Ormanlarla çevrili Boyabat gibi bir şehirde bile sıcağa karşı mücadele kolay değil artık. Ama yine de yapılabilecek küçük şeyler var: Gündüz saatlerinde perdeleri kapalı tutmak, fırsat buldukça serin bir duş almak, pamuklu giysiler giymek…
Buzlu suyla yapılan ayak banyosu bile ferahlık verebilir.
Kolaz Çayı kıyısında akşam yürüyüşleri hâlâ bir nebze serinlik sunabiliyor. Ama belki de en önemlisi: Birbirimize anlayış göstermek.
Sıcaktan sabrı taşan komşuya, uykusuzluktan asabileşen arkadaşımıza biraz daha tahammül etmek gerek. Çünkü Temmuz, sadece sıcakların değil; sabrın da ayıdır.
Bu Sıcaklar Boşa Değil
Sıcak sadece fiziksel bir zorluk değil belki de… Doğanın bize bir uyarısı.
Her yıl daha erken gelen, daha uzun süren sıcaklar âdeta bir şeyler anlatmak istiyor. “Denge bozuldu,” diyor.
Belki artık toprağı korumayı, çayı temiz tutmayı, gölgelik ağaçların kıymetini yeniden öğrenmemiz gerekiyor.
Yoksa bu gidişle, Boyabat geceleri bir gün nefes alınamaz hâle gelebilir. O zaman ne vantilatör ne klima ne de şikâyet fayda eder.
Bir Temmuz gecesi daha geçiyor Boyabat’ta… Kolaz Çayı suskun, Gökırmak durgun. Ama insan yüreği hâlâ bir serinlik, bir uyku umuduyla çarpıyor.
Belki sabaha biraz uykusuz ama daha bilinçli uyanmak dileğiyle…