İÇ BAKIŞ
Dünya milletlerini bilemiyorum. Ama Türk milletinde amelin yerini söz almış durumda maalesef.
İnsanımız durmadan konuşuyor ve hep palavra sıkıyor.Cuma namazına gitmiyor mesajıda hiç ihmal etmiyor.
Kahramanlık destanları okuyor, hamasetle yaldızlı laflar ediyor. Kardeşlik nutukları çekiyor ama kahramanlık örneği göstermiyor. Kendisi için istediğini kardeşi için asla istemiyor.
İstememek ne kelime üstelikte kıskanıyor ve bir adım ileri atanın adeta ayağından çekiyor.
Dedikodunun kardeş eti yemek gibi olduğunu söylüyor, ama dedikodunun en çirkefini yapıyor.
Gerçi, psikologlar dedi kodu yapın, iyidir diyorlarmış ama ben bu görüşe katılmıyorum.
Dedi kodunun toplumu kemirdiğini ve bir değeri ortadan kaldırmak için kurgulanmış boş laflar manzumesi olduğunu düşünüyorum.
Büyüklerimizle övünen bizler büyüklerimiz gibi yaşamaya ve onlar gibi olmaya çalışmıyoruz.
Ekonomileri güçlü olanların dünyayı şekillendirdiğini biliyoruz, ama üretmeye gayret etmeden en çok tüketen olmaya adeta kendimizi zorluyoruz.
Peygamber efendimiz (SAV) “Ben ve Ashabım Nuh un gemisi gibiyizdir”. Derken, Müslümanların birlik olması gerektiğini işaret ediyor.
Ama 8,5 milyonluk İsrail 1,5 milyar müslümanı parmağında oynatıyor.
Düşünce melekelerimizi de kaybettik.
Çarpıklığı görüyoruz ama sebeplerine akıl erdiremiyoruz.
Düşündüğümüzde de hazır cevap olarak, Arapları suçlayıveriyoruz. Arap ülkelerinin başında ki Kıpti uşakların nereden beslendiğini bilmiyoruz.
Uşak ruhlu adamların isimlerine göre değerlendirmelerde bulunuyoruz.
Mesela adamın adı Hüsnü Mübarek diye, adına göre hüküm çıkarıyor ve bizimle alakası olmadığı halde kendimiz gibi düşünüyor zannediyoruz.
Saddam’a diktatördü diyoruz. Amerikanın ta okyanus ötesinden Irakta ne işi vardı diyemiyoruz.1979 da Rusya’nın Afganistan’ı işgaline adeta devlet politikası gibi, milletçe karşı çıkmış ve mücahitleri desteklemiştik.
Amerikanın işgaline bir şey demedik ve öldürülenlere de terörist diyebildik.
Pekiyi bu çifte standart niye?
Emperyalist Amerikanın şimdide Yemene göz diktiğini göremiyoruz.
Kurban bayramında yaşadığımız kurbanlık kesme yolsuzluğuna ilgisiz kalıp, bana ne diyebiliyoruz.
Türkiye’de okumak hep birşey olmak için oluyor. Birşey olanlarda okumayı bırakıyor. Özellikle, aydınlarımız okumadıkça körelen bilgilerle bilgi çağının gerisinde kalıyor.
Birde adam beğenmeme huyumuz var.
Amir memuru, memur amiri, koca karıyı, karı kocayı, evlat babayı, baba evladı, Öğrenci hocayı, Hoca talebeyi velhasıl kimse kimseyi beğenmiyor.
İnsanlar birbirlerini beğenmeyince de öne çıkan “model insan” seçmeyi beceremiyoruz.
Hani Mevlana “Günün doğuşu binlerce kitabın anlatamadığını anlatır” diyor ya.
Biz, de “model insan” seçemediğimizi gidişattan bilebiliyoruz.
Ayrıca ne güneşin doğuşundan nede batışından hiç birşey anlamıyoruz.
Bazıları bir şey anladığını, hatta bir şeyler bulduğunu sanıyor. Bakıyorsun ki o bulunan şey önceden bulunmuş oluyor.
Böyle olunca da aramanın işe yaramadığı sanılıyor.
Bir arkadaşım “İnsan okudukça bazı şeyleri kendi fikirleri gibi söyler” demişti.
Arkadaşım ne doğru söylemiş bende bazı şeyleri kendi fikrim sanıyorum, ama bakıyorum ki elin adamı benden önce söylemiş oluyor.
İnsanın muktedir olmak istemesi normal ama yapamayacağı için yalan söylemesi yanlış.
İftira ise en kötüsü, çirkini ve toplumu zedeleyici/yıpratıcısı.
Hani “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri biz Müslümanlara değil mi yoksa
Cümle kurmak bir şeyi inşa etmek olarak tarif edilmektedir.
Eğer öyleyse, cümlemiz güzel sözlerden inşa edilmeli.
Dolayısıyla yazımızı yazarken de en güzel cümlelerle karşınızda(fiziki manada değil) olmalıyız.
Zira yazımızla “İçe bakışı” ortaya koymaya çalıştık o kadar.
Hoşça kalın.
Nezih Yıldırım
6.1.2010
NOT: 15 yıl önce “İç Gözlem başlığı ile” kaleme alınmış ama bugünde fark eden bir şey olmamıştır.1.8.2025