HATIRALARDA SİNEMA
Bugün pazarı evde geçirmek istemiştim. Hem de akşamdan itibaren pijamalarımı giyip dinlenecek ve gazetemize yazdığım haftalık yazıdan başka yazıda yazmayacaktım.
Daha önceden seçtiğim, Dostoyevski’ye ait “Ölü Evinden Anılar” ve “Yeraltından Notlar” adlı romanları okumaya çalışacaktım. Tekrar okumak istediğim romanda “Türk kılıcından gidesice.” diye bir ifade geçiyordu.
Ayrıca Çerkez “Ali” den bahsediliyordu. Çerkez Ali’den ve Türk kılıcından bahsedilmesi, doğrusu hoşuma gitmişti, ama aradan zaman geçmesinden dolayı bazı bölümlerini unutmuştum.
Gazetemiz için omurgasını oluşturduğum makaleyi tamamlayarak internet ortamında gönderdim. Başladığım işi bitirmenin verdiği rahatlıkla, (sabah) kahvaltı sofrasına oturdum, çilekeş “refikam”(Eşim) la gençlik yıllarımızdan konuştuk, sofrada bulunan siyah zeytine uzandım ve “Babam” şiirimdeki;
Babam yutkundu, tebessüm etti.
Titreyen elinde bir zeytin tuttu.
Üç kere ısırıp bir lokma yuttu.
Ah yoksulluk ah diyerek babam.
Mısraları ve bu şiiri yazdıran sebepleri düşündüm. Böylece bir hüzün atmosferine, girmiş oldum.
Derin bir hüzünle yarım kalan çay bardağımı masanın üzerine bırakarak çalışma odama geçtim. Yine Dostoyevski’nin “SUÇ VE CEZA” romanını elime aldım ve 313.sayfasında, bıraktığım yerden başladım ve iki saatlik okumayla kitabı kapattım.
Evden çıkmadan ve hiçbir iş yapmadan geçirmeyi tasarladığım Pazar gününün, değerlendirmesi kapsamında, Televizyonu açtım ve Ediz Hun’la Filiz Akın’ın başrol oynadığı ve 1972 yılında Büyükada seyrettiğim, ama adını da hatırlayamadığım filmi gördüm.
Filiz Akın'ın “Jöne” söylediği “Sen Mürekkep yalamış birine benziyorsun” sözünü daha o sahneye gelmeden hatırladım.
Sahnede söylenen cümleyi hatırlamamdan öteye gençliğimin bir şerit gibi gözlerimin önünden (adeta) geçişini hissettim.
Böylece çocuklarıma anlatmaya çalıştığım hatıralar arasına, Büyükada da ki yazlık sinemayı da kattım.
Hatıralarımda ki 34 yıllık anıların mutluluğu içinde gençliğimde tanıdığım birçok sinema oyuncusunu andım ve o alaylı oyuncuların yerinin doldurulamayışının sebepleri üzerinde durmayı istedim.
Bir düşünelim, Cüneyt Arkın, Ayhan Işık, Yılmaz Güney, Hayati Hamzaoğlu ve İstanbul da kaldığım tarihlerde, arkadaşım Remzi Pınarcıyla buluşma yerimiz olan, Cankurtarandaki kahvesinde sıkça gördüğüm, karakter oyuncusu Erol TAŞ'ı, “Büyük Yemin” filmindeki rolü ile Fatma Girik’i.
Al yazmalım filmindeki, Ahmet Mekin, Tugay Toksöz, Kadir İnanır ve Türkan Şoray’ı, ayrıca burada isimlerini sayamadıklarımı.
Yanlış olmasın, çok imkân verilmesine rağmen, şimdiki magazin oyuncularıyla kıyas edilmeyecek ve unutulmayacak geçmişin sinema oyuncularını.
Bu oyuncuların hayat verdiği eski, film sahnelerini, hatırlamaya çalıştım ve içimden gelen bir dürtüyle o emektarları yâd etmek istedim.
Başlığımıza “Hatıralarda Sinema” dedim. Kısacık ömürde unutulmaz hatıralar bulunması ve bu sayede sanat adamlarının anılması ne güzel.
Bu bakımdan, efsanevi oyuncuları, yaptıkları yapıtlarıyla anıyor ve onlara saygı duyuyorum.
Seyirci vefası da, bu olsa gerek.
Hoşça kalın.
Nezih Yıldırım