Boyabat Yeniden Ihlamur Koksun
Sinop’un şirin ilçesi Boyabat… Bir yanı yemyeşil ova, diğer yanı çam kokulu dağlar. Gökyüzü çoğu zaman berrak bir mavilikte, insanın içine huzur dolacak kadar saf…
Aslında Boyabat, doğanın sükûnetiyle insanın çocukluk anılarını bir araya getiren özel bir yer.
Ne var ki her şehir gibi O da zamanla değişiyor; bazı ağaçlar kayboluyor, bazı sokaklar hafızasını yitiriyor, bazı kokular da unutulup gidiyor.
Son günlerde Boyabat Belediyesi’nin şehir geneline yüzlerce fide dikeceği haberi dolaşıyor. Bu, her şehir için kıymetli bir adımdır; çünkü bir fidan dikmek, geleceğin nefesini bugünden yazmak demektir.
Ama bu fidanların türleri, aslında şehrin gelecekteki kimliğini belirleyecek en önemli faktördür.
Tam da burada, hepimizin içini ısıtan bir özlemi hatırlatmak gerekiyor: Ihlamur, çınar, kestane ve akasya ağaçları…
Bir Zamanlar Boyabat Ihlamur Kokardı
Çocukluğumuzda sokaklarda gezen bir insan, ıhlamur kokusunun nereden geldiğini düşünmezdi. Çünkü kokunun kaynağı belliydi: Yol kenarlarını süsleyen, gövdesi sağlam, yaprakları kalp şeklinde, çiçekleri mis gibi kokan ıhlamur ağaçları…
Yaz başında açan o küçük sarı çiçekler, sadece koku yaymazdı; evlerin içinde şifa olur, sokaklarda huzur olur, insanların hafızasında yuva kurardı.
Bugün Boyabat’ın bazı caddelerinde o kokuyu duymak artık zor. Çünkü o ağaçların yerini ya beton aldı ya da başka türler…
Çınar Gölgesinde Dinlenen Bir Şehir
Çınar ağacı… Anadolu’nun en büyük tanığı. Her köy meydanında bir çınar olurdu; altında düğün yapılırdı, sohbet edilir, gölgede nefes alınırdı.
Boyabat da geçmişte çınarın gölgesini bilen bir şehirdi.
Çınar, sadece bir ağaç değil, şehrin hafızasıydı. Uzun yıllar boyunca dimdik durur, nesilleri birbirine bağlardı.
Bugün yeni nesillerin bir çınar ağacını görmesi, çıtırdayan kabuğuna dokunması, geniş gövdesinin altında serinliği hissetmesi giderek zorlaşıyor.
Oysa çınar dikmek, aslında şehrin geleceğine “gölge bağışlamak” demek.
Kestanenin, Akasyanın Unutulan İzi
Kestane ağaçları bir zamanlar Boyabat’ın doğal parçası gibiydi. Adnan Menderes Bulvarı boydan boya kestane ağaçlarıyla doluydu. Çocuklar yerde buldukları her kestaneyi bir ganimet gibi cebine koyardı.
Akasya ise Boyabat’ın özellikle kenar mahallelerinde her yerde rastlanan bir ağaçtı. Baharda açan akasyaların kokusu, ıhlamur kokusuyla yarışırdı.
Bugün bu türlerin çoğu ya unutuldu ya da sadece yaşlıların anlatılarında kaldı.
Boyabat'a Ihlamur Kokusu Yakışır
Belediyenin fide dikme projesi çok değerli. Eğer bu fidelerin arasına ıhlamur, çınar, kestane ve akasya gibi geleneksel türler de eklenirse, Boyabat sadece daha yeşil bir şehir olmaz; “kimliği olan bir şehir” olur.
Çünkü bazı ağaçlar sadece gölge vermez; bir kültürü taşır, bir anıyı canlandırır, bir kokuyu şehrin ruhuna işler.
Uygun caddeler, park kenarları, okul çevreleri, mahalle ara sokakları… Her biri ıhlamur fidanlarının büyüyüp çiçek açacağı, çınarların gölge vereceği alanlar olabilir.
En güzeli de, bu ağaçlar büyüdükçe Boyabat’ın yeşil hafızası yeniden canlanır.
Doğa Sadece Görülmez, Hissedilir de…
Bir şehir yalnızca binalarından ibaret değildir. İnsanlar, yaşadığı yeri hatırlarken genellikle şu iki şeyi anımsar: Koku ve ses.
Boyabat’ın sokaklarının yeniden ıhlamur kokması, bu şehre hem estetik hem de duyusal bir kimlik kazandırır.
Bir yaz akşamı evinin penceresini açtığında ıhlamur kokusunun dolduğu bir Boyabat… Nereden baksan, huzurun en güzel hâli.
Sonuç olarak; fidan dikmek geleceğe bırakılan en güzel mirastır. Ama doğru fidanı dikmek ise kültürü, hafızayı ve kimliği yaşatmaktır.
Boyabat Belediyesi’nin bu adımı çok değerli; ancak dileriz ki bu adım, şehrin unutulmuş ağaçlarını da yeniden canlandırır.
Çünkü Boyabat’ın gerçek kokusu, gerçek ruhu…
Ihlamur çiçeğinin o ince, zarif kokusunda saklıdır.