BİR DOSTLUK HİKÂYESİ VE ÇAY!
Sadi Şiraz-i’den bir hikâye ile söze başlayalım.
Şiraz-i “Gülistan” adlı eserinde anlatır.
Bir gün hamamda sabun yerine kullanılan kili koklar, der ki: “ey toprak nede güzel kokuyorsun bu kokuyu nerden aldın?"
Kil, “Ben gülle arkadaşlık ettim.”
Kilin cevabı arkadaşın etkisini veciz olarak anlatır.
Türkçemizde ki “arkadaşını söyle kim olduğunu söyleyeyim” sözü gibi.
Yazıya 'bir dostluk hikayesi ve Çay' başlığı ile başladık,bu başlığın sebebini düşüneceğiniz aklıma geliyor.
Bu nedenle dostluğa dönüşen arkadaşlığın etkisini anlatmaya çalışacağım.
Ve sizi eski yıllara götüreceğim.
Gençlik yıllarda tanıdığım ve sonradan aynı dairede çalıştığım arkadaşımdan bahsedeceğim.
Henüz çocukluk yaşlarımda,bir lokantada çalışıyordum. Lokantaya iki genç geliyor ve onlarla hasbıhal ediyordum. “Aramızda kalsın” yedikleri yemekleride yarı eksik yazıyordum.Aradan yıllar geçti, bendeniz kamuda görev almıştım.Hem de “maaş tahakkuk memuru olarak bir kurumda çalışıyordum.
O arkadaşım Ömer Kurukama bir gün yüzünden eksik olmayan tebessümle yanıma geldi ve bir yazı ekinde bana göreve başlama evraklarını getirdi, bizim daireye oda memur olmuştu.
Evraklarını aldım maaşa işledim. Fakat işlem yapmadan, Ömer’i tanımıştım, ama o beni tanıyamamıştı.
Evraklarını, aldım ve masanın üstüne bırakarak sonra bakarız dedim.
Kendisine de Nerden geldin? Ne iş yapıyordun gibi bir kaç soru sordum.
Ömer’se sorularıma kısa cevaplar veriyor ve sabırlı davranmaya çalışıyordu.
Çünkü işe yeni başlamıştı ve belki de bir aksilik olacak diye korkuyordu.
Daha sonra:
-Sen ulusta (X)işinde çalıştın mı?
-Evet
-Peki, Çeto diye bir arkadaşın var mıydı?
Ömer hayretle;
-Evet, vardı adı Çetin’di,biz ona Çeto derdik.
-Peki, (X) lokantasına yemeğe gelir miydiniz?
-Evet gelirdik.
- İşte o lokantada sizinle ilgilenen kişi bendim.” deyince, Ömer tebessümle evet şimdi tanıdım dedi ve gurbette hemşerisini bulmuş garipler gibi sevindi ve kucaklaştık.
Aradan birkaç yıl geçti bizim Ömer daireden istifa etti gitti.
Üstelik bana da adres bırakmadı. Ama ben İlini ve ilçesini biliyordum.
Bir yıl kadar sonra Ömer’in ilçesinden birini gördüm ve Ömer’i tanıyıp tanımadığını sordum.
“Ben giden hafta gördüm Traktörünün lastiği patlamış uğraşıp duruyordu” dedi.
Neyse adresini aldım Ömer’e içi sitem dolu güzel bir mektup yazdım ve mektubun sonun da "Ömer ben müdürle konuştum, memuriyete geri dönmek istersen seni alacak hemen gel" dedim.
Çok geçmeden bir iki gün sonra Ömer geldi Müdürde sözünü tuttu (Ertunç Tayanç vefat etmiş Allah rahmet eylesin) ve Ömer memuriyete tekrar hemde aynı Şubede çalışmaya başladı.
Süleyman Güney isminde bir arkadaşımız daha vardı ve biz üç kişi sürekli beraber gezer beraber konuşur beraber çalışırdık.
Namaz vakitlerine de dikkat ederdik. Ama ben, iyi derecede çay tiryakisi idim. Bizim bulunduğumuz dairede ne hikmetse çay servisi tam namaz vaktine ayarlanmış gibi gelirdi.
Belki de işin şuurunda olmayarak aklımca şaka yollu “Ömer çayın kazası olmaz çayımızı içelim namaz sonrada kılınır.” derdim.
Ömer’se cemaate önem verirdi ve benim namazı (hâşâ) hafife aldığımı düşünürdü.
Bunları aramızda sesli konuştuğumuz da olurdu.
Aradan 30 yıl geçmişti,Birlik Vakfının İftarına gidecektik Ömer iftara geleceğimin teyidini aldı ama bana bir şey demedi.
Bir arkadaş gurubuyla iftarımızı açtık.Biraz sonra telefonuma bir arama düştü ve Ömer ısrarla arıyordu.
Ömer biraz sonra buluşalım müsait değilim dedim.
Benim nerede olduğumu tahmin etti ve 30 yıl önce söylediğim “O” sözle,”Kardeşim çay getirdim çayın kazası olmaz gel” dedi.
Bende yanımda bulunan, Profesör Remzi Fındıkoğlu’na “hocam bir arkadaşım evden çay getirmiş bizi bahçeye bekliyor dedim.
Yanımızda bulunan Genel Müdür arkadaşımızla 3 kişi Ömer’in çay ziyafetine katıldık.
Gerçekten de keyifli bir çay sohbet oldu.
Ama Remzi hocamız çok kitabi bir söz söyledi.
“Arkadaşlar bakın 40-50 yıl arkadaşlık devam ettirmişsiniz, arkadaşınız sizin hassasiyetinize uygu düşünmüş ve sizin için buraya çay getirmiş bu çok önemli bir olay,sağlam bir dostluk nişanesi.
Bu durumun başka izahı yok.” dedi.
Gerçekten de arkadaşlıkların ne kadar önemli olduğunu en güzel anlatan bir olaydı bu.
Burada ki mesele iki bardak çay içme meselesi değil,bir arkadaşın yıllar sonra duyarlılık gösterip dostça davranması izahı mümkün olmayan bir güzellikti.
Hele de dostlukların zedelendiği bir dönemde olması daha da anlamlıydı.
Bu güzel haslet bendenizi çok duygulandırdı ve Ömer kardeşime ancak içten bir teşekkür edebildim.
Başlığımızda ifadesini bulan “Dostluk Hikâyesi ve Çay’da bir “GÜZELLEME” OLARAK literatüre geçti.
Dostça ve sağlıcakla kalın.