Toprakla Buluşan Fidanlar
Toprak, su ve hava… Hayatımızın en temel direkleri. Onları korumak, aslında kendi geleceğimizi korumak demek.
Ne yazık ki hızla büyüyen şehirler, beton bloklar, yeşil alanların giderek azalması ve doğanın hoyratça tüketilmesi, yalnızca metropolleri değil, köylerimizi de gri bir çerçevenin içine hapsediyor. Yeşil alanlar artık bir “ihtiyaç” değil; yaşamın devamı için zorunluluk.
Bugün köylerimiz bile bu nefese muhtaç hâle geldi. Yeşil alanları ve ormanlarımızı korumak, yalnızca çevre bilinci değil; aynı zamanda ulusal bir görev.
Yanan ormanların ardından geriye kalan kara topraklar, bu sorumluluğun ne kadar acil olduğunu bize her defasında hatırlatıyor.
İşte tam da bu noktada, her yıl 11 Kasım’da kutlanan "Milli Ağaçlandırma Günü" devreye giriyor.
Türkiye’nin dört bir yanında milyonlarca fidanın toprakla buluştuğu bu gün, yalnızca bir etkinlik değil; geleceğe dair güçlü bir iradenin ifadesi.
Sinop’ta, Boyabat'ta Anadolu’nun farklı köşelerinde dikilen fidanlar, kaybettiğimiz ormanların acısını bir nebze hafifletiyor.
Toprakla buluşan her fidan, çocuklarımızın temiz hava hakkına, sağlıklı bir çevrede yaşama umuduna verilmiş bir söz.
Bu günü sadece bir “fidan dikme kampanyası” olarak görmek büyük bir eksiklik olur.
Çünkü dikilen her fidan, havayı temizleyen, suyu tutan, erozyonu önleyen bir yaşam kaynağıdır. Aynı zamanda toplumsal dayanışmanın da sembolüdür.
Genciyle yaşlısıyla, şehirde yaşayanıyla köyde yaşayanıyla herkesin aynı amaç için toprağa dokunması, ortak bir gelecek hayalini birlikte kurmasıdır.
Ormanların ekonomik boyutunu da unutmamak gerekir. Sadece odun değil, odun dışı ürünlerden turizme, toprak verimliliğinden yerel ekonomiye kadar geniş bir katkı sunar. Yani fidan dikmek, yalnızca doğaya değil, ekonomiye de yapılan bir yatırımdır.
Sonuç olarak, Milli Ağaçlandırma Günü’nün coşkusu bir günle sınırlı kalmamalı. Ormanlarımızı korumak, fidanlarımızı büyütmek ve yeşil alanlarımızı artırmak, kalıcı bir yaşam tarzı haline gelmeli. Çünkü bu topraklar bize miras değil, gelecek nesillerin emaneti.
Ve biz, bu emanete sahip çıkmak zorundayız. Türkiye’yi yeniden “yeşil vatan” yapmak, yalnızca bir temenni değil, bir zorunluluk.
Dileğimiz, dikilen fidanların büyümesi, gölgesinde huzur bulacağımız yeşil alanların çoğalması ve bizlerin o gölgede buluşarak geleceğe umutla bakabilmesidir.
Unutmayalım! Bir fidanın dikilmesi, bir çocuğun gülümsemesi gibi masum ve anlamlı bir hareket olabilir.