İnsanlığın Ortak Paydası: Kardeşlik
Yeryüzünde yaşayan tüm insanlar Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan türemiştir. Bu hakikat, insanlığın ortak kökeninden doğan bir kardeşlik bilincini zorunlu kılar. Din, dil, ırk ya da coğrafya fark etmeksizin bu ortak yaratılışı unutmamak gerekir. Zira Allah insanları sadece inançlarına göre değil, birbirlerine karşı adil ve merhametli davranıp davranmadıklarına göre de değerlendirir.
İslam dini, barışın, adaletin ve insanlık onurunun dinidir. Kur’an-ı Kerim’de geçen Mümtehine suresinin 8. ayeti bu konuda oldukça açıktır: Allah, sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan sürmeyen gayrimüslimlere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adaletli olmanızı yasaklamaz. Aksine, Allah adaletli davrananları sever. Bu ayet, farklı inançlara mensup insanlarla barış içinde yaşamanın ve onlara iyi davranmanın dinî bir zorunluluk olduğunu ortaya koyar.
Ne yazık ki günümüzde bu temel ilke sıklıkla göz ardı ediliyor. İnsanlar birbirini kimlikler üzerinden yargılıyor; dostluklar hızla düşmanlığa, düşmanlıklar da sahte dostluklara dönüşebiliyor. Oysa Peygamber Efendimiz, düşmanlığa dahi ölçülü yaklaşmayı öğütlemiştir. "Dostunu ölçülü sev, bir gün düşmanın olabilir; düşmanına da ölçülü buğzet, bir gün dostun olabilir" diyerek insan ilişkilerinde denge ve basireti esas almıştır.
Kur’an’ın Enfal suresinde ise şöyle buyrulur: “Eğer sen yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine de onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat Allah onları uzlaştırdı.” Bu ayet, barış ve kardeşlik ortamının asıl kaynağının ilahî irade olduğunu gösterir. Bu da bizlere, her ne kadar çaba sarf etsek de, kalplerin ancak samimiyetle ve hikmetle yumuşatılabileceğini anlatır.
Bugün dünyanın dört bir yanında yaşanan savaşlar, katliamlar, ayrımcılıklar, insanlık vicdanının ne denli zedelendiğini gösteriyor. Kadınlar, çocuklar, silahsız siviller sudan bahanelerle hedef alınıyor. Oysa İslam’ın savaşla ilgili ilkeleri bile sivillerin korunması üzerine kuruludur. Din, bu tür zulümleri değil; barışı, yardımlaşmayı, merhameti emreder.
İnanan inanmayan herkes için ortak bir payda vardır: insan olmak. Müslümanlar olarak bizlere düşen görev, din kardeşliği kadar insanlık kardeşliğini de gözetmektir. Yetim çocuklara, sığınmacılara, kimsesizlere yalnızca bir inanç mensubu gözüyle değil, bir insan, bir kardeş, bir dost olarak yaklaşmak gerekir. Eğer bir Müslüman çocuğun babası bilinmiyorsa, onu kardeşin gibi sahiplen ki toplumun ve devletin eli ona daha rahat ulaşabilsin.
Peygamberimiz zamanında Medine'de Yahudilerle, müşriklerle birlikte yaşanmış; birlikte toplumsal düzen kurulmuş; hatta farklı inançlardan kişilerle akrabalık bağları tesis edilmiştir. Bu tarihi örnekler, farklılıkların düşmanlık nedeni değil, zenginlik vesilesi olabileceğini göstermektedir.
İnsanlık, ortak bir yaratılıştan geldiğini unutmadan, adaletle hükmederek, dostlukta samimi ve düşmanlıkta ölçülü davranarak yeryüzünde barışı yeniden inşa edebilir. Çünkü inanan herkes kardeştir; ama insan olan herkes de merhamete layıktır.
Allah hepimizi feraset sahibi, adaletli ve barışsever kullarından eylesin.