TÜRKÇEMİZ ÜZERİNE..!

TÜRKÇEMİZ ÜZERİNE..!

(II)

Önceki yazımızda “Dil bilimcilerinin çoğu dili yaşayan (canlı)varlık olarak kabul ederler” demiştik. Bir bakıma resmi dillerde öyledir ve devletin gücüyle orantılıdır. Devletler güçlü oldukça dillerinin nüfuz alanı genişler, zayıflayan devletlerin dilinde de zayıflama ve itibarsızlaşma başlar.

Osmanlı için “bağrında 72 buçuk milleti barındırır” derlerdi, Cihan imparatorluğunun ihtişamlı günlerinde de yıkıldığında da, resmi dili tekti ve “Osmanlı Türkçesi” idi. Osmanlı gittiği yere dilini ve dinini götürmedi derler. Bu söz doğru değildir ve tarihi bilgi eksikliğinin sonucudur.

Osmanlı gittiği yere Adalet ve İnsan merkezli idare götürmüş ve dilide dinide kabul görmüştür.

Osmanlının yıkılışında dilden ve dinden başka (çoklu) sebepler vardır.

ANADİLDE EĞİTİM:

Dünyanın hiçbir yerinde anadilde eğitim diye birşey yoktur. Devlet dilinde eğitim vardır ve “mahalli diller varsa” o dil de ülkenin zenginliği kabul edilir ve belli saatlerde verilen derslerle o dilin de yaşaması sağlanır. Yoksa Anadilde Eğitim lafları emperyalist oyunlardır ve devletin hükümranlık haklarının çiğnenmesi anlamındadır.

ANADİLDE SAVUNMA:

Türkiye yakın tarihte,hiç gereği olmayan bir kanun çıkarılmıştır. Kanun, sanığın kendini ifade edebileceği dilde savunma yapması şeklinde olan “deyim” halka anadilde savunma olarak aktarılmıştır. Bana göre kanunda olmayan gereksiz ifadeleri kullanmak bir bakıma kavram kargaşası ortaya çıkarmaktır. Böyle bir kanuna ihtiyaç var mı idi, orası ayrı konu ama kanun çıkarıldı.

Bendenizde bu işe kafa yordum ve kişisel bir araştırma yaptım. Özellikle uzun yıllar Hakimlik yapmış bir dostuma”Türkçe bilmeyen sanıkları duruşmaya girdiğinde nasıl dinliyordun” diye sordum: “Kalemde çalışanlar çoğu mahalli dilleri biliyor zaten, bende ‘tutanakla’ tespit yapıp o kişiye yemin ettiriyor ve dinliyordum ve ona göre de hüküm kurmaya çalışıyordum.”dedi.

Anadilde savunma lafını kullananların niyeti bilinmese de berrak olmadığı anlaşılıyor,bu işlemler kanun olmadan “hâkimlerin” iradesiyle halledilmelidir diye düşünüyorum.

MEVZUAT MESELESİ;

Rahmetli, Erbakan Hocamız özel sohbetlerde;“Kalkınacağız ama mevzuatımız müsait değil” derdi. Gerçekten de Türkiye'deki mevzuat hazretleri, ufuksuz bürokratların elinde hep karşımızda olmuştur. Dünyanın en güçlü devletlerinden birini yönetmiş ecdadımız incelenmiyor.

Elin Amerikalısı Arşivlerimizde Osmanlı İmparatorluğunun İdari şeklini inceliyor ve biz “beyni çıkarılmış güvercin gibi” sağa sola savruluyoruz.

Osmanlı İmparatorluğunun Devlet Yapısını,bir incelense çoğu şeyin farklı olduğu görülecek ve bize rehber olacaktır.

Biz Doğu/Batı arasında,ağır mevzuata bürünmüş ve sıkışıp kalmışız.Bir türlüde mevzuat hazretlerini aşamıyoruz.

LOZAN VE AZINLIKLAR:

Lozan'da Ülke ahalisi Müslim ve Gayrimüslim olarak ikiye ayrılmış ve gayriMüslimler azınlık olarak kabul edilmişti.

Biz “Seküler laiklik” uygulamalarıyla müslüman ahalinin “Zer duşluğa ve Irkçılığa” ve Güneydoğuda canlanmaya çalışan terör uzantılarına destek vermesine zemin hazırlayıp yeni azınlıklar ihdasına davetiye çıkartıp,sonrada hırsızı suçluyoruz. Sadece hırsızı suçlamak yetmez kendimizi de “çek” etmemiz lazım.

Mesela 1990’lı yıllarda Güneydoğu da birçok İlin Belediyesi Refah Partisinde idi. Refah Partisini “Terör Örgütünden daha tehlikeli” gören düşünce, siyasi bir Kararla Refah Partisini kapattı. Böylece belediyeler “teröre destek verenlerin” eline geçti.

Terör uzantılarının Belediye imkânlarına kavuştuğunu gören modası geçmiş zihniyet “el ovuşturmaktan” öteye bişey yapamadı.

Bu durum mutlaka önemsenmeli ve iyi analiz edilmeli.Meselelere at gözlüğü ile bakan çoğu insan yazımıza abuk sabuk yorumlar yapacaktır bunu biliyorum ama artık mızrak çuvala sığmıyor ve durum ayrışmaya doğru gidiyor. Bu ayrışmaya son verecek reçetelere ihtiyaç var ve işler hamasetle yürümüyor.

NE YAPILMALIDIR?

Hamaseti ve asıp kesmeyi bırakmalıyız. Devletin bölünmez bütünlüğünden ve Resmi dilinden taviz verilmeden “Demokratik ve İnsan mutluluğu merkezli bir anayasa yapılmalıdır.”

Başta aydınlarımız Irkçı söylemlerden kaçınılmalı. Kürt meselesi” yerine “Terör Meselesi” denilmeli ve Hepimize yetecek Bir coğrafyaya sahip olduğumuz bilinci” yayılmalı. Eğitim Dilide,Resmi dilde “TÜRKÇE” olmalı.Çok dilde eğitim saçmalığı tamamen gündemden çıkarılmalı ve

güven ortamı içinde oluşan birlik ve dayanışma ruhu ile zorluklar aşılmalı.

Hoşça kalın!

Nezih Yıldırım

YORUM EKLE

banner115