Spor

Spor

Spor amaçlı etkinlikler, toplumumuza çok yabancıydı. Eskiler eğer koşuyor, koşturuyor, uğraşıp didiniyorsan, bu çabanın elle tutulur ve gözle görülür bir yararı olması gerektiğine inanırlardı. Onlara göre insan gücünü tarlada çift sürerek harcamalı ve karşılığını tarımsal ürün olarak almalıydı. Dağda bayırda yürüyüş yapacaksa önünde birkaç sığır veya ardında 100-150 koyun olmalıydı veya akşam eve bir av hayvanı ile dönmeliydi. Bugün böyle düşünceler bize çok mantıksız geliyor ama bu düşünenlerin çok sağlam gerekçeleri vardır.

Bu gün o kadar bol ve ucuz ki az yemeye çalıştığımız ekmek geçmiş yüzyıllarda çok değerli bir yiyecekti ve herkes doyasıya yiyemezdi.

Neden?

Tarlayı gübreledikten sonra bir çift öküzle süreceksin, sonra elinle savurarak ekeceksin. Ekili tarlayı zararlı hayvanlardan koruyacaksın, zamanı gelince biçeceksin, desteleyip harmana getireceksin. Harmanda haftalarca düvenden geçireceksin. Buğdayı samandan ayırmak için rüzgâr bekleyip elinde yaba savuracaksın. Buğdayı ambara koymakla iş bitmiyor. Bu buğdayı hayvana yükleyip bilmem neredeki değirmene götüreceksin. Burada sıra bekleyip buğdayı öğüttüreceksin. Bundan sonra elde ettiğin un, evde ekmek olacak.

İşte ekmek dediğimiz şey aylar süren emektir. Bunun için değerli, hatta kutsaldır.

Zararlı diyerek yemekten sakındığımız ikinci şey, şekerdir. Geçmiş yüzyıllarda şeker diye bir şey yoktur. İnsanlar tatlı ihtiyacını taze olarak veya kurutulmuş olarak tatlı meyvelerden veya bu meyvelerden elde edilen pekmez ve marmelatlardan karşılardı. Tabii bir az bulunan ve çok değerli olan ve halk arasında tatlı olarak söylenen bal vardı.

Bal tadı ve bin bir çiçekten taşınmış kokusu ile nefis bir tatlıdır. Ama bu nefis tatlıyı, çaya kahveye koyduğunuzu düşünün… Çayın da kahvenin de tadını bozar. İlle de şeker olmalıdır. Şekerin kıtlığı, pahalılığı bazı yörelerimizde çay tiryakilerine kırtlama yöntemini keşfettirmiştir.

Günümüz insanının az yemeye çalıştığı üçüncü temel gıda maddesi yağdır. Hemen herkes aldığı etin yağlı olmasını istemez. Yemeklere olabildiğince az yağ kullanmak isterler. Yağsız pişirme yöntemleri tercih sebebidir. Ama ya eskiden… Yağ çok kıymetliydi. Tereyağı, zeytinyağı, bugün bize hiç iç açıcı gelmeyen iç yağı ve kuyruk yağı kolay bulunmazdı. Kasaplar etin yağlısını, yağlı müşterilerine ayırırdı. Yağlı etin yağlı suyu ile yöremizde pilav pişirilirdi ki, kaşıkla gitsin.

İşte geçmiş yüzyıllarda atalarımız bu yiyecekleri bol bol yiyip de şişmanlayamadılar. Onların fazla kilo diye hiç sorunları olmadı. Onların sorunları yeteri kadar gıda alamamaktı. İşte bu yüzden atalarımız az bulabildikleri ve pahalıya mal ettikleri un, şeker ve yağdan elde ettikleri enerjiyi spor yapıyoruz diye boşa harcanmasını hoş görmediler.

Hoş görmediler ama devran değişti. Eskiden balıketli denen tombul güzelliğin yerini ince bir zarafet aldı. Hanımlardan beylerden diyet yapmayan kalmadı. Hanımlar beyler yürüyüşler yapıyor. Boyabat’ta bile fitnes denen spor salonları açıldı. İşliyor. Artık spor olsun diye koşanların arkasından “aptal!” denmiyor.

Sağlık için eğlence için spor yapanlara alıştık artık.

YORUM EKLE

banner115