SİNOP’TA BİR HAFTA


Geçen haftaki yıllık tatilimizi Sinop ve Boyabat’ta geçirme isteğimizin sebepleri üzerinde durmuştuk.
Bu yazımızda ise Sinop’ta geçirdiğimiz haftanın değerlendirmesini yapmaya çalışacağız ve Sinop’taki gördüğümüz olumsuzluklarla; görmek istediğimiz veya hayal ettiğimiz Sinop’u anlatmaya çalışacağız.

Böylece siz okurlarımızın da katkılarıyla (yorum) ortak bir noktada buluşmaya çalışacağız.
Türkiye haritasını önümüze açtığımızda haritanın en kuzey ucunda şairin deyimiyle “ su içen bir kısrak gibi” adeta başını Karadeniz’e sokmuş bir Sinop görürüz.


Sinop bu haliyle mükemmel ve çok güzel bir yarımadadır. Korucuk Köyünden Sinop’a girerken, köprüden geçercesine sağınızda ve solunuzda denizi görürsünüz.

Bu bakımdan eşsiz bir yarımada ve Karadeniz’de bir incidir.
Şehir içleri ve yerleşme alanlarındaki çarpıklıklar bile Sinop’un güzelliğini bozamaz. Denizi biraz hırçındır ama çok berrak ve temiz görünümlüdür.


Sinop’a ilk girince sağa düşen Yuvam kampı ve Beyaz ev olarak anılan taraflarda dalga olduğunda, Sinop’a girişin soluna düşen Akliman taraflarında dalga olmaz. O taraf dalgalı olunca da diğerinde dalga olmaz. Böylece bizim gibi “denizciler” iki tarafa paylaştırılmış gibi olur.
Neticede ben Sinop’u her bakımından güzel görürüm.


Ancak; insanlar ve başta sorumlular bu güzelliği bozmak için ellerinden geleni yapıyor. Bazı durumlarda da ‘rantiyecilere’ göz kırparak onların kolay kazanma isteklerine bir bakımdan yardımcı olunuyor.
Üzülsek de bu durum Sinop’ta görülüyor.

Mesela biz Orman kampına çadır kurduk. Kampa girişler çok iyi kontrol ediliyor, giriş ücretleri garanti altına alınıyor. Tabi ki güzel, bu gibi yerlerin bir düzeni ve disiplini olmalı ama içerideki işlerde yapılmalıdır.
Kampta daha önceki yıllarda gördüğümüz yıkanma kabinleri kaldırılmış, suları sık, sık kesiliyor, temizlik gerektiği gibi yapılmıyor.
Bu kampın özelleştirilmiş olduğunu söylediler. Zaten tahsilâta verilen önemden de son durum anlaşılabiliyor.
Ama özelleştirmenin şartları, yatırım ve yaptırımı olmalıdır. Sermaye koyamadan para kazanmak ülkemize has biri durum olsa gerek.


Bir de Belediye hizmetleri, Sinop’ta kaldığım bir haftada gördüğüm  “ gelen gideni aratır” cinsinden ve akşamları sivrisineklerin tecavüzüne teslim olunmuş şeklindedir.

 Sivrisinekle mücadelenin çok zor ve ilacının da pahalı olduğunu sanmıyorum. Ve Kusura bakmayın ben bu durumu beceriksizlik olarak değerlendiriyorum.


Sinop’ta bulunduğumuz hafta içinde “yuvam” kampında denize giren eski bürokratlardan bir grupla sabah saatlerinde bir iki defa buluştuk.

Memleketin politikaları buradan takip ediliyor ve denizin sabah serinliğinde tavla oynayan bir grupla da bu sahil şenleniyor.

Tavla oyununda  lakabıyla “ solcu Osman (Gürtop) Bey”(rahmetli olmuştur) tavlada şampiyonluğunu ilan etmiş bulunuyor ve oyuncuların çoğuna da “benim ekmekliklerim” diyor.
Burada daha önce de yazmıştım; Gelincik mahallesinin ve Yuvam kampının maskotu.

 “Bambam ve Çilek” isimli köpekleri de yaşlanmış ve yorgun gördüm.

Çilek tam yedi yavru yapmış, yavruları dağıtılmış ama iki yavrusu yanında kalmış “Limon ve Zenci(siyah)”. Eski halini bildiğim için Çileğin çökük ve bitkin halini görünce dünya ne kadar aldatıcı diye düşündüm.
Bir de Cezaevini (şimdi müze) gezdim.

Burayı görünce düştüğüm dehşetten tarif edemeyeceğim. Burayı geçmişin insanlık ayıbı olarak değerlendiriyorum.

Zira burada insan yaşamaz tabut koysan çürür. Burada yatan mahkûmlara cezalarını çekmiş diyemeyiz olsa, olsa işkencelerini tamamlamışlar diyebiliriz.
Sonuç olarak güzel Sinop’umuzun taşıdığı güzelliğe yakışır hizmeti göremediğimi ve hak ettiği yerde olmadığını belirtmek zorundayım.
Saygılarımla Hoşça kalın.

Nezih Yıldırım 15.8.2010

NOT.(Yazımın altındaki tarihten de anlaşılacağı üzere 9 yıl önceki durumu kaydetmiş ve yayımlamıştım. Bugün ilerleme varsa/yoksa oda Sinopluların takdirine)

YORUM EKLE

banner115