DİL VE KÜLTÜR..!

DİL VE KÜLTÜR..!

Milletleri ayakta tutan dili ve kültürüdür. Bunu bilirim ve edebiyatla hemhal olmayı severim. Okuduğum metinlerin birçok satırında duygulanır ve uzaklara giderim. Unuturum sanki yüreğimin yorgunluğunu ve şiirlerde kendimi bulurum. Bazı edebi metinlerde anlatılanlara ise bir anlam veremem ve bir manada yükleyemem. Şaşarım insanoğlunun ‘diline’ yaptığı ihanete. Türk dilini ve yaşayan kültürünü çok önemserim. Dilin, yozlaştırılma ve kısırlaştırılma çalışmaları hissi üzer beni ve yeter hayıflanmama!

Oktay Sinanoğlu’nun, iki kuşak sonra dilimiz kalmaz demesini doğru bulmam ama elli yıl sonra dilimizin yetkin dil olma özelliğini kaybeder düşüncesi üzer beni. Dilimizin kısırlaşacağı ve bugün yazılan metinlerin anlaşılır şekilde okunmayacağı korkuları taşırım.

Milletlerin kültürleriyle var olduklarını bilirim ve dilin canlılığını korumasına önem veririm. En çok da, Çağatay devletini örnek gösteririm konuşmalarımda.

Çünkü Çağatay devletinin, on yıllarla bahsedilecek kadar kısa ve otuz yılı geçmeyen sayıdadır ömrü. Ama lehçesiyle yazılanlar hala devletler kültüründe önemli yer tutar!

Her şeyi yerli yerinde ifade eden Türkçemizi, nazenin bir çiçek gibi görürüm ve hiç kıyamam bozulmasına.

Kulakları tırmalayan ahenksiz kelimeleri söyleyene hayretle bakarım. Acaba kasten mi? Bilgisizlikten mi? Diye düşünürüm. Hayrete düştüğümüzde “vay anasına” ve ya “vay be” diye kullandığımız kısa cümlenin yerine, kibarlaştığını sanan birinin, Fransızca ve budalaca “vaavv” demesi sıkar canımı.

“Kendi dilini bilmeyen başka bir dili de öğrenemez.”sözünü çok önemserim.

Dilimizde halamın, dayımın, amcamın, teyzemin oğlu/kızı yerine dilin alışkanlıklarla kısırlaştığını fark etmeden, toptancı bir anlayışla “kuzen” denmesi. Anne ve babaların çocuklarına “aşkım” demesi ve çocukların (affedersiniz) dudaktan öpülmesi; insanların bilinçsizce ferasetten uzaklaşması gibi gelir bana.

Atilla İlhan’ın deyimiyle kendime “ben geri kafalı mıyım” derim. Ama dilimizin yozlaşmasını da hiç kabullenemem. Cehaleti düşman bilir kasıtlı konuşmalara bir türlü göz yummam.

Ben köylü çocuğuyum ve köylerde büyük ve küçük evcil hayvanlar bulunur. Eti yenen hayvanlarla eti yenmeyen hayvanların yavrulamaları bile ayrı anlatılırdı dilimizde. Eti yenenler yavrulayacaksa kuzulacı, buzalacı, gibi ifadelerle hayvanın durumu belirtilirdi.

Eti yenmeyenlere de, at, eşek, kedi ve köpekte dâhil “kunnacı” denilirdi. Şimdi hepisine birden “gebe” diyorlar.

Hayvan yavrularına verilen adlarda aynı durumdaydı. Camızın yavrusuna “malak” ineğin yavrusuna “buza” keçinin yavrusuna “oğlak” koyunun yavrusuna “kuzu” eşeğin yavrusuna “sıpa” atın yavrusuna “tay” denilirdi.

Şimdi bunların çoğu isim değiştirdi. Hepsine birden “gebe” tabiri kullanılıyor. Yavrulara ise “çocuk” diyenler oluyor.

‘’Bir ülkenin kanunlarının çiğnenmesinden sonra en büyük suç, dilinin çiğnenmesidir.’’Walter Lanoor.

Rus yazar Gregory PETROV, Beyaz Zambaklar Ülkesinde (bir milletin dirilişi) kitabında “Kültürel yönden yükselmiş medeni milletler sömürülemez” diyor.

Demeyle de kalmıyor ve milletleri içinden yıldırımlar çıkaran bulutlara benzetiyor. Liderleri de “Yıldırım” olarak değerlendiriyor. Demek ki medeni millet olmak için belli donanım gerekiyor benliğimizden kopmadan dilimizi koruyup geliştirerek kültürel medeniyette yükselmemiz gerekiyor.

Peki, biz bilgisizce kopyacılık yaparak kendi dilimize ve kültürümüze yabancılaştıkça geçmişte kurduğumuz medeniyetlerden uzaklaşmış olmuyor muyuz? Bunu tartışmaya bile gerek

görmüyor ve kişisel olarak söylüyorum ki, geçmişte yapılan harf devrimini de yerinde bulamıyorum.

Ama cumhuriyet döneminde oluşan kültürümüzü de aşındırmaya ve yok etmeye razı olamıyorum. Yazışmalara bakıyorum kendimizi kısa kelimelerle ve eksik (tşk, ok gibi) harflerle ifade etmeye çalışıyoruz. Şehirlerimizde ki isim tabelalarının durumu da ayrı ve bir üzüntü kaynağı;

Ankara caddelerinde dolaştığınızda, nereye baksanız ticarethanelerde/dükkânlarda Türkçe isimleri mumla arıyorsunuz.

Kızılay’ın göbeğinde insan, bir başka Avrupa ülkesinde yaşıyormuş gibi hissediyor kendini. Bu kadarı yabancı hayranlığı mı yoksa bir karmaşık düşünce mi veya aşağılık duygusu sonucumu?

İnsan bunları anlamakta zorlanıyor ve başkalarını kopya bizi biz olmaktan uzaklaştırıyor.

O halde biz kendi ‘dil ve kültürümüzle’ “biz olalım” diye düşünüyorum.

YORUM EKLE

banner115