Temizlik mi ? O da ne ?

M. Akif’in ‘Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz’ mısrası,  Mevlana’nın ‘Misafir gelecekmiş gibi evini, ölüm gelecekmiş gibi kalbini temiz tut’  sözünü şiar edinmiş  kadim medeniyetimizin   gelişim nedenlerini,  duyuş şekillerinin neticelerini gösteriyor. Ecdadımızın teşkil ettiği şanlı medeniyetimizin fertleri olan bizler bugün çevre temizliği konusunda müthiş bir erozyon yaşıyoruz, kuraklaşma içindeyiz. Esriyoruz, savruluyoruz.  Bugün bizler kapımızın önünü temizlemeyi zül sayıyoruz, evimizin dışındaki her yere ama her yere avarece çöp atıyoruz. Biraz etrafınıza bakın her yerde irili ufaklı çöpler göreceksiniz.  Bizim eserimiz çöpler, çöp yığınları!       

  • İngiliz turist  Mick Scarsbrook, cennet memleketimizin birçok  sahilindeki çöp yığınlarından utanmış, çöp atanlara kızmış. Bu sözler, çöpler karşısındaki kızgınlığının, üzüntüsünün, hayretinin açık, sade, net ve samimi ifadesi. Almış eline bir poşet ve bir kamera. Hem bozuk  Türkçesi  ile veryansın etmiş hem de çöp toplamış. Açın izleyin bu kaydı. Yeşille mavinin binlerce tonunun kaynaştığı manzaradaki çöplerle hepimiz sarsılmalıyız. Bizler etrafımızdaki çöp manzaralarını kanıksamamalıyız.  Scarsbrook’un tavsiyeleri ise hepimizin kulağına küpe olmalı: ‘Herkes bir poşet alacak, toplayacağız! Toplama zor bir şey değil… Utanıyorum ben.  Allah Allah! Utanmıyor musunuz siz?’

   Yurt dışına çıkmış kime sorsam, dış ülkelerin temizliklerini, caddelerini, sokaklarını  öve öve bitiremiyorlar. Her zaman şunu duyuyorum:“Her taraf tertemiz!” Uzun zamandır düşünüyorum. Biz millet olarak neden bu hale geldik diye. Evini temiz tutmak için servet harcayan bizler, evimizin dışına çıkınca neden canavar kesiliyoruz? Neden her yere hunharca çöp atıyoruz? Neden çekirdek yerken ısrarla yerlere atıyoruz? Evimizde yerlere gazoz şişesi atmıyoruz, çikolata ambalajı, cips ambalajı atmıyoruz biz. Dışarı çıkınca ne oluyor bize? Nazara mı geldik? Etrafımızı güllerle donatmak, yeşertmek, temiz yaşamak dururken neden çöp atıyoruz ve daha kötüsü çöpten rahatsızlık duymuyoruz?  Yerde gördüğümüz çöpü alıp çöp kovasına atıvermekten neden yüksünüyoruz? Gezilerim sırasında uğradığım camilerimizin ve lavabolarının hal-i pür melali beni üzüyor. Keşke sadece cami temizliği için bir vakıf kurulsa, Türkiye’nin dört bir tarafındaki camilerimizin düzeni temizliği yapılsa, lavaboların içlerine sabun konulsa. Zaman ayırın Türkiye’nin dört bir tarafındaki camilerimizi, lavabolarını, bir gezin utanacak, müteessir olacak, ağlayacaksınız. Yurdumuzu, sokaklarımızı, parklarımızı, sahillerimizi ve ormanlarımızı yeterince sevmiyoruz ki çöp atıyoruz, atanı uyarmıyoruz. Hunharca kirletiyoruz suyumuzu, doğamızı, yurdumuzu. Bizler millet olarak asırlardır ayakkabılarımızı kapımızın dışında bırakıyor, sürekli suyla arınıyor ve  evlerimizi pırıl pırıl yapıyoruz. Sorsalar temizliğimize laf ettirmeyiz, toz kondurmayız. İyi ama neden mahallemiz, parkımız,  caddemiz, sokağımız ve kapımızın önü darmadağın, karmakarışık, perperişan? Neden bu çekirdek kabukları, ambalajlar, broşürler ve şişe yığınları? Pislikten rahatsız olmayan ve   umarsızca çevresini  kirleten insanlar mı olduk? Temizlik diye bir şey rüyalarda mı artık? Temiz insanlar, kadim tarihimizdeki ecdadımız mı sadece? Elini yüzünü yıkamaktan bile aciz mi olduk? Yerdeki çöpü almaktan neden gocunuyoruz? Utanma, eğil ve çöpü al ve çöp kovasına at. Asıl yere çöp atmaktan utan! Evlerimiz nasıl pırıl pırılsa çevremiz de, tuvaletlerimiz de öyle olmalı belediyelere, görevlilere atmamalı bu sorumluluğu. Çevre bizim. Sorumluluk da bizim. Çevre temizliği, hepimizin sorumluluğu. Evimizin dışını da temizlemeliyiz. Nasıl bir İngiliz gelmiş on dakika zaman ayırıp sahildeki bütün çöpleri toplamışsa biz de çevremizden sorumlu hissetmeliyiz kendimizi.

Çağ kapatıp çağ açan, cihangir padişahımız Fatih Sultan Mehmed’in  sokak temizliği üzerine müthiş bir vasiyeti var: “İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tâyin eyledim. Bunlar ki, ellerinde bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu hâlde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Sokaklara tükürenlerin tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki yevmiye yirmişer akçe alsınlar.”  Kendisinin bu vasiyeti, çerçevelenip asılacak, defalarca okunacak bir vasiyet.  Sultan Mehmed, Duvar ve Sokak Temizliği Vakfı adında bir vakıf  kuruyor. Temizliğe çok önem veriyor.  H.Munro Butler Johnstone, Türkler adlı eserinde kadim medeniyetimizi şöyle anlatır: ’Osmanlı sadece yeryüzünün en kibar milleti değil, aynı zamanda en temizidir de. Gerçek şu ki, temizliğin dışında nezaket hiçbir şey ifade etmez. Temizlik onlar için sadece sıhhat amacıyla uyulan bir şey değildir. Onu samimi olarak dinî görevlerinden biri sayarlar. Durulamak, temizliğin temelidir. Daha ötesi, Türklere göre evler de insanlar gibi tertemiz ve kirlenmemiş olarak tutulmalıdır. Her Türk evinin eşiğinin üstünde ısmarlama pirinç harflerle “Pis hiç bir şey bu eşiklere değmesin” yazılmaktadır. Bundan dolayıdır ki hiçbir moda veya özenti, Türkleri ayakkabılarını kapı dışında çıkarmaktan alıkoyamamıştır. Onun evi temizliğin mabedidir.’ der. Bu sözler, koltuklarımızı kabartıyor. Kabartıyor kabartmasına da peki ya bugün?

    Temiz, güzel kokulu ortamlarda meleklerin coşkulu sevinci var.  Temiz yerlerde huzur var.  Selamet demek, afiyet demek temizlik. Temizlik  iyileştirir, tedavi eder bizi ve besler ruhumuzu. Temizliğe, temizlik yapmaya muhtacız. Temizliğin önemsenmediği yerleri gördükçe sadeliğin, temizliğin kıymetini daha iyi anlıyorum. Doğayı gözlemleyelim, herhangi bir canlı bile evvela yaşadığı yeri temizliyor: Kediler, kuşlar mesela. Zamansızlık, üşengeçlik ve git gide artan tembellik nedeniyle temizliğin başkasına yaptırılması sorunsalı ile baş başayız.  Yazık ki artık evlerimizi başkalarına temizletiyoruz. Temizlemekten üşeniyoruz. Evdeki ya da çevremizdeki temiz olmayan ortam, ruhumuzda bir kirlilik iklimi oluşturuyor, farkında değiliz. Karışık, tozlu, pis ortamlar, şuur altını olumsuz besleyerek psikolojimiz üzerinde çöküntüye sebep oluyor. Teknoloji ileri gittikçe insanlık maalesef geri gidiyor. Lokantaların lavabolarından elini yıkamadan çıkanları görmüşsünüzdür.

   Bu yazıyı okuyanlardan bir istirhamım, bir dileğim var. Lütfen elimizdeki çöpü çöp kovasına atalım. Yakınımızda çöp yoksa onu elimizde, çantamızda taşıyıp çöpe atalım. Bu hassasiyetimizi, bu duyarlılığımızı bir kişiye daha kazandırmaya çalışalım. Bu, küçük ama çevre adına büyük bir adım.  Goethe’nin dediği gibi: Herkes kendi kapısının önünü süpürsün; şehrin her mahallesi temiz olacaktır. Herkes kendi dersini öğrensin, toplumun işleri düzgün gidecektir.

           

YORUM EKLE
YORUMLAR
Salih Kaya
Salih Kaya - 5 yıl Önce

Yazinizi okudum cok guzel olmus umarim insanimizin bu konudaki duyarliligi dahada artar emeginize yureginize saglik

banner115