BAZI YERLİ VE YABANCI YAZARLARIN İDDİA ETTİĞİ GİBİ OSMANLI PADİŞAHLARINDAN TÜRK’E SÖVEN OLMUŞ MUDUR?

          BAZI YERLİ VE YABANCI YAZARLARIN İDDİA ETTİĞİ GİBİ OSMANLI PADİŞAHLARINDAN TÜRK’E SÖVEN OLMUŞ MUDUR?

       Önemle ifade edelim ki, yabancı yazar ve tarihçiler Türk kelimesini Müslüman tabiri ile eş anlamlı olarak kullanmışlardır. Osmanlılardan bahsedilirken Türkler dedikleri gibi Fatih’ten veya Osmanlı Padişahlarından bahsedilirken Büyük Türk tabiri kulanmaktadırlar. Zamanla Türk ve Müslüman kelimeleri Müslüman dünyasında eş anlamlı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Şu anda Arnavutluk gibi Balkan Müslümanlarına “Hangi dindensiniz denildiğinde Elhamdülillah Türküm”cevabını vermektedirler. Pakistan’daki sözlüklerde de Türk kelimesi açıklanırken “Mahbub ve Müslim”kelimeleri ile ifade edilmektedir.

            Özellikle Fatih dönemi kanunnamelerinde, Türk tabiri, tamamen Müslüman kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Mesela Fatih’in ceza kanunnamesinde; bir kişi içki içse Müslüman(Türk manasına kullanmaktadır) ve şehirli olsa haddi-i şirb olarak vurulacak olan 80 sopanın yanında para cezası alınması emir olunmaktadır veya sopa cezası uygulanmadığı takdirde para cezası uygulanacaktır.

           Osmanlı Devleti yeniçeri olmak üzere topladığı gençlerin Acemi ocağında eğitilmesinden evvel, Müslümanlaştırmak ve Türkçe öğretmek üzere Türk üzerine verilmesini kanun haline getirmiştir. Türk üzerine verilmeye Türk’e vermek de denir.

            Acemilerin ocağa alınmazdan evvel Anadolu’da Türk çiftçisinin yanına verilerek ziraat işlerinde kullanılmaları ve orada Türkçeyi ve İslam ahlakını benimsemeleri gayesiyle Türk ailelerine geçici olarak verilmelerine Türk’e vermek denirdi. 

            Bazı tarih hatta fıkıh kitaplarında geçen Etrak-ı bi idrak yani idraksız Türkler ifadesine gelince, bu tabir daha ziyade göçebe halinde yaşayan ve genellikle avamdan olan bazı Türkmenler ile Anadolu’da yaşayan Şia’nın tahrikiyle isyan eden Celaliler için kullanılmıştır. Nitekim benzer bir tabirde Ekrat-ı  bi idrak şeklindedir, asıl önemli olan bu tabirin Anadolu’da Celali isyanlarını çıkaran ve Osmanlı Devleti’ne ayak bağı olan Şii Türkmenler için kullanıldığı kanunnamelerde yazılıdır.

                İbn-i Kemal başta olmak üzere önemli Osmanlı tarihçileri, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına sebep olan isyancı gruplar için ve özellikle de Şii grupları kastederek “Kızılbaş-ı Evbaş, Etrak-ı Na-Pak, Etrak-ı bi idrak, Ekrad-ı bı akl u din, cema’at-ı kallaş, şeytan kulu, müfsid-ı fasid-ı tikad” gibi benzer tabirleri kullanmaktadırlar. Bununla Türklerin veya Kürtlerin idrakli veya idraksiz olanlarının bulunabileceği veya isyan eden gruplara bu sıfatın verilebileceğini anlamak mümkündür. Bu sıfatı bütün bir millet için kullanmak mümkün değildir.

            Burada şunu söylemek mümkündür. Türk devletine düşman olan bir devlet resmi dilini Türkçe yapmaz. Topladığı Hıristiyan gençleri, ahlak ve lisanını öğrenmek üzere Türk ailelere vermez. “Sultanu Selâtin’il-Arab ve ‘I-Acem ve ‘t-Türk” ünvanını sahiplenmez; ayrıca kanunnamelerinde Türk kelimesini Müslüman ile eş anlamlı olarak kullanmaz.

            Yukarıdaki tabir Kanuni’nin Fransa Kralı Fransuva’ya yazdığı meşhur mektuptan alıntıdır.

           “Ben ki Sultanlar Sultanı Hakanlar Hakanı Hükümdarlara taç giydiren Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Rum’un Azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Haleb’in, Mısır’ın, Mekke ve Medine’nin, Kudüs’ün, Diyarbakır’ın ve bütün Arab aleminin hükümdarıyım….Sen ki, frençe vilayetinin KraIı François Fransuva’sın”…. Osmanlı padişahlarının yerli ve yabancı yazarlar tarafından Türk’e sövme iddiaları Osmanlı Devleti düşmanlarının uydurmasıdır. Bilindiği gibi Müslümanla Türk kelimesinin eş anlamlı kullanılması nedeniyle, Türk olmayan buyruğu altındaki milletlere hakaretvari sözler söylediği gibi Celali isyanlarını çıkaran ve Osmanlıya ayak bağı olan Celaliler için de hakaretvari sözler kullanmış olabilirler.

             Padişahların dışında bazı yazarçizerler hatta bazı paşaların Türk’e ağır sözler sarfettiği bazı kayıtlarda vardır. Mesela meşhur Divan Şairi Nefi’nin Türk’e küfrettiği bilinmektedir.

            Tüm bunların yanı sıra Osmanlı Devleti’nin Anadolu’dan ziyade Balkan topraklarına ve Mekke-Medine gibi Arap alemlerine büyük yatırımlar yaptığı, Anadolu ile bu topraklarla alakadar olduğu kadar ilgilenmediği ve bunun neticesinde Anadolu’daki bazı Türkmen gruplarının isyan ettiği bilinmektedir. Ali Yörük ve Nejdet Sevinç gibi bazı tarihçiler ise bu grupları o günün Türk milliyetçileri olarak yorumlamışlardır. Bu konu ile ilgili daha sonra etraflıca bir yazı kaleme alacağım.

       

  “Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler”

YORUM EKLE

banner115