Tebessüm
Hepimiz farkındayız; etrafımızda biriken gerginlik bulutları, her geçen gün daha da kalınlaşıyor.
Trafikte, iş yerinde, alışverişte, hatta evimizde dahi hissedilen bu stres, yüzlerimizden tebessümü çalıyor, kaşlarımızı çatık bırakıyor.
Oysa insan olmanın en temel ve belki de en güçlü ifadelerinden biri olan gülümsemeyi unuttukça, birbirimize yabancılaşıyor, içimizdeki sıcaklığı kaybediyoruz.
Tam da bu noktada, rahmetli Doğan Cüceloğlu'nun bilge sözü bir fener gibi yolumuzu aydınlatıyor:
"Güler yüz zayıflığın değil, insan olmaktan korkmayacak gerçek güce sahip olmanın, olgun insan olmanın ifadesidir."
Bu söz, sadece bir temenni değil, aynı zamanda içinde yaşadığımız bu çetin zamanlarda sarılmamız gereken bir yaşam felsefesidir.
Zayıflıkla eşleştirilen bir eylem değildir tebessüm. Tam aksine, içsel bir kuvvetin, başkalarına karşı şefkat besleyebilmenin ve en önemlisi, kendi kırılganlıklarımızla barışık olmanın bir işaretidir.
Gülen bir yüz, hayata karşı duruşumuzun bir yansımasıdır; zorluklar karşısında dahi dimdik durabilen, umudunu yitirmeyen ve insanlara pozitif enerji yaymaktan çekinmeyen bir ruh halinin göstergesidir.
Gerçekten de, bir insanın yüzündeki samimi bir gülümseme, karşısındakine "ben buradayım, seni anlıyorum ve seninle iletişim kurmaktan çekinmiyorum" mesajını iletir.
Bu, bir tür cesaret eylemidir; çünkü çoğu zaman insanlar, kendilerini korumak adına bir zırh gibi gerginliği kuşanır.
Halbuki gerçek güç, o zırhı indirmekten, kalbimizi açmaktan ve karşımızdakine insanca bir yakınlık sunmaktan geçer.
Peki, neden bu kadar gerginiz?
Ekonomik kaygılar, işten çıkarılma korkusu, toplumsal kutuplaşmalar, geleceğe dair belirsizlikler… Tüm bunlar, omuzlarımızda ağır bir yük gibi hissediliyor. Ancak bu yükün altında ezilmek yerine, gülümseyerek dik durmak, tam da Cüceloğlu'nun bahsettiği o olgun insan olmanın işaretidir.
Olgunluk, hayata karşı teslimiyet değil, aksine hayatın getirdiği her şeye rağmen içsel dengeyi koruyabilme, olaylara daha geniş bir perspektiften bakabilme ve başkalarına empatiyle yaklaşabilme yeteneğidir.
Gülen bir yüz, bu olgunluğun dışavurumudur. Kendi iç huzurunu bulmuş, başkalarının da benzer zorluklardan geçtiğini idrak eden bir ruhun yansımasıdır.
Bir düşünün, sabah işe giderken karşılaştığınız bir komşunuzun içten bir gülümsemesi, gününüzü nasıl da değiştirebilir? Ya da bir esnafın samimi tebessümü, alışverişinizi nasıl da keyifli hâle getirebilir?
Bu küçük, anlık etkileşimler, bir kartopu etkisi yaratarak toplumsal bir iyileşme sürecini tetikleyebilir. Çünkü gülümseme, bulaşıcıdır.
Bir kişiden diğerine yayılarak, gerginliği yumuşatan, duvarları yıkan ve insanlar arasında köprüler kuran görünmez bir güçtür.
Toplum olarak, bu gerginlik sarmalından çıkmak için Doğan Cüceloğlu'nun sözüne kulak vermeliyiz.
Gülümsemeyi, sadece bir dudak hareketi olarak değil, içsel bir erdem olarak yeniden benimsemeliyiz. Zira gülümsemek, pasif bir eylem değildir; aktif bir seçimdir.
Zor zamanlarda bile umudu seçmek, sevgiyi yaymak ve en önemlisi, insan olmaktan korkmamak demektir.
Gülen yüzümüzü kaybetmediğimiz sürece, en zorlu fırtınaları bile atlatacak gücü kendimizde bulabilir, birbirimize yaslanarak daha aydınlık bir geleceğe yürüyebiliriz.
Unutmayalım ki, bu topraklar, tebessümün sıcaklığıyla nice badireler atlatmış, gönül bağlarıyla ayakta kalmıştır.
Şartlar ağır olsa da yine gülümseme zamanıdır; hem kendimiz için hem de tüm insanlık için…
Tebessüm yüzünüzden eksik olmasın.