EMRAH’IN DİLİYLE
Yazar:Nezih Yıldırım
Konu:Aşk Üzerine Edebi Yazı.
“Elçek tabip elçek yaram üstünden.
Sen benim derdime deva bilmezsin.
Sen nasıl tabipsin yoktur ilacın.
Yaram yürektedir sara bilmezsin”
Erzurumlu Emrah.
Dünyanın tek kutuplu yöne doğru gitmeye başladı, 1990’lardan sonra emperyalistler kendi dümen suyunda gitmeyen ülkelerde katliamlarını ekonomik sıkıntılarla taçlandırdı ve insanlara dünyayı dar etmeye başladı.
Özellikle üçüncü dünya ülkelerine, reva gördükleri sömürme ve yok etme politikalarını sürdürmek için insanlara kan ve gözyaşı ile cehennemi yaşatmaktan ne imtina nede haya etti.
Emperyalistlerin sömürme ve yok etme politikasına karşı (gücümüz nispetinde) tepki koyarak, baştaki, gerdanlıkla, girizgâh yapıp, şairlerin tutkusuna bakmak istedik.
Lügatlerde Aşk: “bir kimseye ya da bir şeye karşı aşırı sevgi ve bağlılık duygusu" diye yazılır.
Biz cümleye "bir şey(i)e arzulama/ulaşma isteği" kelimelerini de ekleyerek cümlenin daha anlamlı olmasına ışık tutalım istedik.
Atilla İlhan: “Ben aşk nedir bilmem, Eski kafalıyım. Bir seni bilirim. Birde adın geçince, sıkışan kalbimi" der.
Atilla İlhan gerçekten aşkı bilmiyor mu?
"Bir seni bilirim. Birde adın geçince, Sıkışan Kalbimi. “diyerek, bir ironiyle aşkı zımnen kabul etmiş olmuyor mu?
Hz. Mevlana; “Aşk nedir?” sorusuna “ben ol da bil!” diyor.
Peki, aşkı anlamak için Mevlana, mi olmak gerekiyor?
Aşk sosyolojik olarak “ben olmak mı?” yoksa soruyla varlığı değerli kılmak mı?
Acaba, “ben ol da bille” aşka değer katmak ya da vuslata erme arzusuyla yaşamak mı?
Âşık Veysel Şatıroğlu “güzelliğin on para etmez, şu bendeki aşk olmasa” derken, siteminde, aşka değer kattığını mı söylemek istiyor?
Koca Yunus :“ballar balını buldum/kovanım yağma olsun.
Canlar canını buldum/bu canım yağma olsun. “ derken; aşkın ne olduğunu ve önemini düşünmeden, “canlar canını”(aşkını) bulmak olduğunu mu anlatmak istiyor?
Aşkı lügatlerde aradığımızda önceden de söylediğimiz gibi; “şiddetli sevgi, gönül verme, candan sevme, iptila, tutkunluk” gibi kelime yığınlarıyla anlatım görürüz.
Ama aşkı anlamaya bunların hiç birinin yetmeyeceğini ve “vuslat” arayanlara anlatamayacağımızı da biliriz.
Aşklarda çile vardır ama aşkı yaşayana ‘çile çileyi’ unutturur.
Nitekim Fuzuli “aşk derdiyle hoşem, elçek ilacımdan tabip/kılma derman kim helâ küm zehri derman undadır.”
“Benim aşkımın derdine derman dermeye çalışırsan ben yaşayamam çünkü senin vereceğin ilaç içinde benim helak oluşumun zehri vardır. ”der ve dermanı derdin içinde görür “bir derdim var bin dermana değişmem” diyen şairi haklı çıkarır.
Mecnun (Kaysa)a sorsalar aşk nedir diye?
Belki de “Leyla” derdi.
Leyla nedir diye sorsalar. Belki de “Aşk” derdi.
Çünkü Leyla’dır onu mecnun yapan ve ona dert olup; Mevla’sını bulduran.
Gerdanlığa koyduğumuz: “Elçek tabip el çek yaram üstünden/ sen benim derdime deva bilmezsin/sen nasıl tabipsin yoktur ilacın/yaram yürektedir sara bilmezsin” diyen Emrah:
”Beden doktoru ne anlar gönül yarasından!” der.
Divan şairi, Dertli: Aşık’ın bir türlü başının beladan kurtulmayacağını anlatır. “aşığın çok bela gelir başına/tahammül gerektir adu(duşman) taşına/şem-i ruh sarına aşk ateşine/yanmakta seyretsin pervane beni” der.
Aşk a düşen pervaneleri kıskandıracak kadar dönmekte ve maşuka ulaşmak içinde ateşlere yanmakta olduğunu anlatır. Aşka düşenler,çileye rağmen hallerinden şikâyetçi olmazlar.
Hz. Mevlana’nın sözü ile “aşk ruha gıda verir.”
Allah bizi aşkı ve derdi olanlardan eylesin.
Hoşça kalın.
Nezih Yıldırım