Boyabat’ta Bir Bayram Sabahı
Kurban Bayramı vesilesiyle bu yıl kendimi Boyabat’ın huzur veren sokaklarında buldum. Panayır Caddesi’ni, Bülbülderesi’ni, Erenlik Tepesi’ni, Camikebir, Gökdere gibi mahallelerini adım adım gezdim...
Bayram tatilinin kısa tutulması, belki de birçok kişinin yollara düşmesini engelledi. Önceki yıllarda görmeye alıştığım kalabalıkların bu bayramda eksikliğini hissettim.
Yine de Boyabat, bayram sabahlarının o kendine has dinginliğini ve insanın içine işleyen huzurunu hissettirmeyi başardı.
Çarşıda pazarda bir telaş hâkimdi. Kurban hazırlıkları, bayram sofraları için yapılan son alışverişler... İnsanların yüzlerinde hem koşuşturma hem de tatlı bir tebessüm vardı...
Ertesi gün bayram namazını kılmak için yönümü Orta Çarşı’ya, tarihî Beyazıt Camii’ne çevirdim.
Şehir merkezinde yer alan ve halk arasında “Büyük Cami” olarak bilinen bu yapı, yakın tarihte aslına uygun şekilde restore edilmiş.
Yüzlerce yıldır ayakta duran bu cami, yalnızca bir ibadethane değil; aynı zamanda Boyabat’ın kültürel hafızasının da bir taşıyıcısı...
Caminin taş duvarlarına, ahşap tavanına ve işlemeli mihrabına bakarken, yalnızca zamanın değil, mekânın da insan ruhunu nasıl sarıp sarmaladığını hissettim.
Namaz vakti yaklaşırken cemaat yavaş yavaş saf tutmaya başladı. İlçe müftüsünün verdiği kısa ama anlamlı vaazın ardından namaza geçildi.
Namaz sonrası, hutbe okunurken cami içinde saflar arasında ağır ağır yürüyen bir kedi dikkatimi çekti. Kedide ne bir korku vardı ne de yürüyüşünde bir telaş. Her sıraya uğruyor, kimi zaman başını birinin dizine sürtüyor, kimi zaman bir ceket kolunu kokluyordu. Âdeta o da bayramın bir parçasıydı. Belki de sadece şefkat ve biraz da sevgi arıyordu...
Namazın ardından camide yıllardır sürdürülen bir gelenek yeniden can buldu. Müftü, imam ve müezzin önderliğinde cemaat saf saf bayramlaşmaya başladı.
Birbirinin elini sıkan, gözünün içine bakan, gülümseyen insanlar… Ne cep telefonları ellerindeydi ne de sosyal medya için verilen pozlar. Sade, samimi ve içten bir bayramlaşmaydı bu.
Bu manzara beni derinden etkiledi. Çünkü böyle anlarda insan anlıyor ki, gerçek temas sadece elin ele değmesiyle değil; gönlün gönle değmesiyle olur.
Son yıllarda zamanın ruhu insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Komşular birbirini tanımaz hâle geliyor, kardeşler yıllarca aynı sofraya oturamıyor. Fakat Boyabat’ta, Beyazıt Camii’nin içinde o sabah bambaşka bir şey vardı.
Unutulmaya yüz tutmuş bir geleneğin hâlâ yaşadığını görmek hem umut verici hem de insanın içini burkan bir hatırlatmaydı. Çünkü aslında ne kadar basit şeyler bunlar: El sıkmak, hâl hatır sormak, gülümsemek… Ama günümüzde ne kadar kıymetli hâle geldi.
O sabah camiden ayrılırken zihnimde sadece bayramlaşma görüntüleri kalmadı. Cami içindeki kedi, çocukların sevinci, yaşlıların ellerindeki baston, gençlerin omuzlarındaki seccade... Hepsi zihnime bir bütün olarak kazındı.
Bayram, sadece dinî bir vecibe değil; aynı zamanda bir toplumsal hafıza, bir duygu paylaşımı, bir gönül köprüsüdür.
Eğer bir gün yolunuz Boyabat’a düşerse, Beyazıt Camii’ne mutlaka uğrayın. Ve mümkünse bir bayram sabahı gidin. Belki o kediyi yeniden görürsünüz. Belki de bir Boyabatlının uzattığı el, bayram sabahınızı unutulmaz kılar.
Kalın sağlıcakla... Bayramınız tekrar mübarek olsun.