AKLIMDA KALANLAR;

AKLIMDA KALANLAR;

Yetmiş yaşındayım,dünyadan ne anladığımı sorsalar.

Belki hiçbir şey anlamadım diyebilirim.

İnsanların genelide böyledir.

Çünkü koşturmacayla geçen dünyada insanlar yaptıklarına bakmadan yapamadıklarına hayıflanmakla ömür tüketiyor.Ve yapmak istediklerini sayıp duruyor.

İnsanlar geçmişin gittiğini, geleceğinde gelmeyeceğini sanıyorlar.

Ama geçen zaman hafızada canlılığını koruyor ve hatıralarını diğer insanlarla paylaşmak istiyorlar.

Bende de böyle bir hal olmuş olmalı ki; bugün geçmişe dair farklı anılar veya aklımda kalanları hatırladım.

Öncelikle tahsil hayatım,tahsil hayatım diğer tahsil yapan kişilerden çok farklı olmuştur.

Çocukluğumdan itibaren farklı yerlerde çalışarak harçlığımı kazanma mücadelesi içinde geçmiştir gençlik yıllarım.

Turizm sektöründe çalışmamın ufkumu açmış olduğunu düşünmüşümdür yıllarca. Bilhassa Anadolu Kulübünde çalışmam,bazı devlet adamlarıyla ilişki kurma imkan sağlamıştır.

Anadolu Kulübü Atatürk’ün emriyle Ankara da Milletvekili ve Senatörlerin bir araya gelerek birlikte kaynaşmalarını sağlamak için dernekler kanununa tabi olarak İsmet Paşa ve diğer arkadaşları tarafından kurulmuştur.

Atatürk’ün tavla oynarken çekilen resminin de burada çekildiği söylenmektedir.

Burası 90’lı yıllara kadar Ankara’daki siyasetin merkezi sayılırdı.

Bendeniz 1970’lı yılların yarısında,memuriyete girinceye kadar burada çalıştım birçok olaylara ve konuşulanlara şahit oldum.

Bana gör ilginç olanları da zaman, zaman kaleme aldım ve sizlerle paylaştım.

Bunlardan birkaçını da bu gün yeniden paylaşacağım.

Örneğin “Tadımız yok ama şekerimiz iyi.”

Bu sözü Rahmetli Osman bölükbaşı’dan duydum.

Osman Bölükbaşı bir gün meclis koridorundan geçerken İsmet Paşayla karşılaşmış İnönü, Bölükbaşına sormuş.

— Osman Bey nasılsınız?

— Paşam Tadımız yok, ama Şekerimiz gayet iyi.(Ben bunu biz at Osman Bölükbaşı’ndan naklettim)

“Yaramaz Çocuklar:” 1980 darbesinden sonra idi.Süleyman Demirel arkadaşlarıyla yemek yiyor, yemeklerde tabi siyasi mesajlar da verilmesi gerekiyordu.

Özellikle Parti kurup iktidar olabileceklerini söyleyenlere (konseyin vetosunu kastederek) şu cevabı veriyordu.

—Bir kaplumbağa yürüyormuş. Nereye gidiyorsun diye sormuşlar. O da şu karşı dağın zirvesine çıkacağım” demiş.

— Peki, sen bu gidişle dağın zirvesine nasıl çıkacaksın, çıkamzasın dendiğinde ise;

— Çıkarım, çıkarım kendi halime bıraksalar çıkarım, ama şu karşı köyde yaramaz çocuklar var, beni sırtüstü çeviriveriyorlar, eğer o yaramaz çocuklar müsaade etseler ben o dağın zirvesine çıkarım” diyormuş.

Şeklinde anlatarak askeri Konseyden geçip kuruluşu tamamlarsak yani yaramaz çocuklar müdahale etmeseler biz parti kurduğumuzda iktidar oluruz.Demek istiyor.

Günümüz bürokrasisinde olumsuz işler için, “yaramaz çocuklar var” lafı sıkça duyulur olmuştur.

Listelerdeki centilmenlik:

1995 seçimlerindeydi. Refah Partisi Milletvekili aday adayları Genel merkeze çağrılmış aday tespiti yapılıyormuş.

Genel Merkezin önündeki camide namazlar cemaatle kılınıyormuş.

Milletvekili adaylarından bir kaç tanesi ikindi namazında cemaate yetişememiş ve aralarında bizde cemaat olalım demişler.

Ama kim imam olacak noktasına gelince; O ona o öbürüne derken herkes imamlığı birbirine teklif ediyormuş.

İçlerinden biri: “Arkadaşlar imamlığı ne güzel herkes bir birine teklif ediyor. Şu centilmenliği listelerde de gösterebilsek ne iyi olmaz mı diye sormuş.

Bizde bulunduğumuz her sahada birazcık centilmenlik gösteriversek ve insanları üzmesek olmazmı?

Diye düşünüverdim bugün ben.

Hoşça kalın.

Nezih Yıldırım