17 Ağustos'un Sessiz Çığlığı

17 Ağustos'un Sessiz Çığlığı

Takvimler bugün 17 Ağustos’u gösteriyor. Türkiye'nin hafızasına kara bir gün olarak kazınan ve milyonlarca insanın hayatını değiştiren Marmara Depremi'nin yıl dönümündeyiz.

O gece saat 03.02'de yer kabuğu değil, milyonlarca yürek çatladı. Sadece 45 saniyelik bir sarsıntı, yüzlerce yıllık şehirleri ve nice hayatı yerle bir etti.

Gölcük merkezli depremde resmî rakamlara göre 18 binden fazla insan hayatını kaybetti, on binlerce kişi yaralandı ve yüz binlerce insan evsiz kaldı.

Ancak bu rakamlar, enkaz altında evladını, annesini veya eşini kaybedenlerin yaşadığı travmayı asla tarif edemez.

O büyük felaketin boyutu, çocuk yaşta yetim kalanların gözyaşlarında ve beton yığınlarının başında sabahlayan babaların sessiz haykırışlarında saklıdır.

Acının Öğrettikleri ve Unutulan Dersler

O günden sonra hepimiz şunu öğrendik: Deprem öldürmez, ihmal öldürür. Yıkılan binalar, mühendislikten uzak projeler, denetimsizlik, açgözlülük ve göz yumulan hatalar yüzünden binlerce can toprağa düştü. Deprem sadece bir doğa olayıydı; ancak bizim zafiyetlerimiz onu bir felakete dönüştürdü.

Aradan geçen çeyrek asra yakın zamana rağmen hâlâ aynı soruları soruyoruz:

Binalarımız gerçekten depreme dayanıklı mı?

Kentsel dönüşüm projeleri ranta mı, yoksa güvenliğe mi hizmet ediyor?

Vatandaş bilinçli, devlet denetimli mi?

Afet bilincimiz sadece yıl dönümlerinde mi canlanıyor?

Tedbir mi, Kader mi?

Biz çoğu zaman "kader" diyerek tedbiri elden bırakıyoruz. Oysa Kur'an'da Yüce Allah şöyle buyurur: "İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır."

Depreme karşı önlem almak, sadece mühendislerin ya da devlet kurumlarının değil, her birimizin görevidir.

Öncelikle binalarımızı sağlam zeminler üzerine inşa etmeliyiz.

Ev seçerken yaşadığımız binanın sağlamlığını sorgulamak, çocuklarımıza deprem bilinci kazandırmak ve acil durum çantası hazırlamak gibi adımlar küçük olsa da hayat kurtarıcıdır.

Bugün Japonya'da şiddetli bir deprem olduğunda hayat durmaz. Çünkü onlar, doğanın bu gerçeğiyle yaşamayı öğrenmiştir. Biz ise hâlâ depremin ardından "ihmal" haberlerini okumaya devam ediyoruz.

Unutursak Aynı Acıları Yaşarız

17 Ağustos sadece bir anma günü değil, aynı zamanda bir muhasebe günüdür.

Kaybettiklerimizin hatırası önünde saygıyla eğilirken, aynı acıları yeniden yaşamamak için yüzleşmemiz gereken bir uyarıdır.

Deprem gerçeğini hatırladığımız her yıl dönümünde "bir daha asla" demeliyiz. Ancak bu söz, sadece dudaklarımızdan dökülen bir temenni değil, hayatımıza yön veren bir bilinç olmalı.

Bugün, o büyük felaketin yıl dönümünde, kaybettiklerimizi rahmetle anıyor ve geride kalanların acısını paylaşıyoruz.

Ama aynı zamanda kendimize şu sözü vermeliyiz: Bu coğrafyada yaşamaya devam edeceksek, depreme karşı duyarlı, hazırlıklı ve bilinçli olmak zorundayız.

Çünkü unuttuğumuz her ders, bize canımızla yeniden hatırlatılabilir.